Bize ulaşan yeni bilgi ve belgeler var. Ama hiç yoruma girmeden olayı başından anlatacağım. Zincirin halkalarını birbirine siz ekleyin.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Vahdet Polatkan, 22 Temmuz 2008 günü
İstanbul Başsavcılığı’na hitaben gönderdiği yazıda, Ana
yasa Mahkemesi
Başkanvekili Osman
Paksüt’le ilgili yürüttükleri soruşturmaya gönderme yaparak şöyle dedi: ‘Başsavcılığımıza postayla bir dilekçe gönderen ve ismi bizde saklı bir kamu görevlisi dinleme olayının gerçek olduğunu bildirmiştir.’
‘
İhbarda bildirilen somut bilgiler öncesiyle birlikte değerlendirildiğinde ciddi ve araştırmaya değer bulunmuştur’ diyen Savcı Polatkan, ihbar mektubuna dayanarak
emniyet içinde ‘organize bir
suç örgütü’ olduğunu söylüyor. Talebi ise İstanbul Başsavcılığının delaletiyle
mahkemeden gerekli iznin alınarak bilirkişi heyetiyle birlikte
Organize Şube’ye
baskın yapılmasıdır.
Fatih 2. Sulh
Ceza Mahkemesi 8
Ağustos 2008 günü baskın kararını verdi. Mahkeme kararında baskının 11-15 Ağustos tarihleri arasında ve bir defaya mahsus olmak üzere gündüz yapılacağına hükmedildi.
Baskın, 11 Ağustos günü gerçekleştirildi. Fatih
Cumhuriyet Savcısı Sadık Gülyaz başkanlığında Prof. Dr. Nizamettin Erduran, Prof. Dr. Aydın Akan, Yrd. Doç. Dr. Mehtap
Yalçınkaya ve Zeynel Alp’den oluşan bilirkişi ekibi, aynı gün saat 21.10’da hazırladıkları Keşif Tutanağı’nda yasa dışı dinlemeye rastlanmadığını
imza altına aldılar.
Ekibin ‘gizli’ yürütülen
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili bilgisayar kayıtlarına el koymak istemesi ortalığı karıştırdı. Durumdan haberdar olan Savcı
Zekeriya Öz’ün itirazı üzerine İstanbul 1.
Ağır Ceza Mahkemesi, aynı gün jet kararla Ergenekon soruşturmasına ilişkin gizli belgelere el konulmasına müsaade etmedi.
Baskın sırasında ise ilginç diyaloglar yaşandı. Savcı Gülyaz, bilirkişi ekibiyle birlikte, ihbar mektubunda
tarif edilen 29
Mayıs Hastanesi giriş yönündeki C kapısından emniyet binasına girdiklerinde kendilerini
İstihbarat Şubesi’nde buldular. Mahkeme kararı Organize Şube ile ilgili, ancak adres İstihbarat Şubesiydi.
Bunun üzerine Organize Şube’ye gidildi. Emniyet görevlileri, savcıyı uyarmaya çalıştılar: ‘Bu şubede gizli bir soruşturmayla ilgili (Ergenekon) takip yapılıyor, takip zarar görebilir. Durumdan
emniyet müdürümüzü, valimizi haberdar edelim.’
Savcının cevabı: ‘Neden önceden haber vereceğiz? Siz
Fenerbahçe Orduevi’ne böyle girmediniz mi?’
Bu arada İstanbul Emniyet Müdürü
Celalettin Cerrah aranıyor ama izinde. Bir şekilde durumdan haberdar ediliyor. Cerrah, hemen İstanbul Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin’i arıyor. Sonra arkadaşlarına ‘Başsavcıya ulaşamadım’ diyor.
İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısı Engin de olayın star’da yayınlanmasından sonra ‘Önceden haberim olmadı’ diye açıklama yaptı.
7 kritik soru
Organize baskının her aşamasında dikkatimizi çeken garip olaylar zincirinin deşifre edilmesi için şu sorulara
cevap bulunması zorunludur.
1-Ankara Cumhuriyet Savcısı Vahdet Polatkan, talimat yazısında yer verdiği gibi emniyet içinde
organize suç örgütü olduğuna inanıyorsa, bu suçlara
bakan özel yetkili ağır cezaya (DGM yerine kurulan) konuyu neden
havale etmedi? Hukuken kendine vazife olmayan işe neden sahiplendi?
2-Savcı Polatkan’ın talimat yazısı 22 Temmuz tarihli. Böylesine önemli ve
gizlilik arz eden bir ihbar varsa, bu yazı İstanbul Başsavcılığı’nda 8 Ağustos’a kadar neden bekletildi? Harekete geçmek için 30 Temmuz’da sonuçlanan
AK Parti hakkındaki
kapatma davası ve 4 Ağustos’ta açıklanan
YAŞ kararları mı beklendi?
3-’Benim haberim yoktu’ diyen Başsavcı Engin’e rağmen bu ihbar mektubunun rafta bekletilmesi mümkün mü? Değilse sorumlu kim?
4-Baskının İstanbul Emniyet Müdürü
Celalettin Cerrah’ın izinde olduğu döneme rastlaması tesadüf mü?
5-İstanbul emniyet müdürünün, sürekli irtibat halinde olmaları gereken İstanbul başsavcısına ulaşamaması
doğal mıdır?
6-İhbar mektubuna göre emniyet içinde olduğu düşünülen organize suç örgütüyle ilgili baskın kararı, özel yetkili ağır ceza mahkemesi değil de neden
Hakim Şeref Görgülü’nün görevde olduğu
nöbetçi sulh ceza mahkemesinden alındı?
7-Savcı Sadık Gülyaz, polise ‘Siz
Fenerbahçe Orduevi’ne böyle girmediniz mi?’ diyerek, Ergenekon sanığı Şener
Eruygur’un çalışma ofisine düzenlenen baskına neden gönderme ihtiyacında bulundu? Orduevine komuta kademesinin bilgisi dahilinde girildiğini savcı bilmiyor muydu?
Cerrah’ın açıklaması
İstanbul
Emniyet Müdürlüğü, ‘Ergenekoncu köstebek polis’ başlıklı yazımın son kısmında yer alan ‘İstanbul emniyetinde kimi zaman
ekip çatışmasının
tavan yaptığı biliniyor’ şeklindeki ifademle ilgili açıklama yaptı.
Açıklama aynen şöyle:
‘
İstanbul Emniyet Müdürlüğü silahlı ve resmi bir kurumdur. Hiçbir şekilde ekip çatışması yaşanmaz. İstanbul emniyetinde asla böyle şeylere müsamaha edilmez. Başka kurumlarda sözkonusu olabilecek ekip çatışmaları İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde hiçbir zaman sözkonusu olamaz. Sözü edilen atamalar terfiler münasebetiyle ve mülki amirin onayı ile yapılmıştır.’
Sayın Cerrah’a ‘Ergenekon köstebeği daha önce görevden aldığınız rütbeli bir polis olabilir mi’ sorusunu yöneltip bu
defteri burada kapatalım. STAR