Meclis tatil, yargıçlar, bürokratlar, öğrenciler tatilde, bir yılı yorgun geçirenler sıcağı bahane edip kendilerini serin sulara atmış bulunuyorlar. Böyle bir ortamda
siyasetin de hız düşürmesi
doğal.
Gelecek ay okulların açılması, adli tatilin sona ermesi ile birlikte siyaset de hız kazanacak. Etrafımızda meydana gelen gelişmeler de dinç ve sağlam kafaların yakın ilgisini bekliyor. Daha da önemlisi, kapatılma tehdidi altına düşmüş
iktidar partisi kapatılmadı; en kötüye göre hazırlanmış senaryoların yerini derin düşünce (teemmül) aldı.
Yalnızca siyasiler düşünme fırsatı bulmadı yaz boyunca; Ak Parti'nin kapatılmasından medet umanlar, korkular ve kuşkular üzerine oturan zihniyet dünyalarını buna göre dizayn etmiş olanlar da görüşlerini yeniden gözden geçirme fırsatı buldular. 'Ak Partili' veya 'Ak Partisiz' bir
Türkiye alternatiflerinden en doğru tercihin
Anayasa Mahkemesi'nin de vardığı 'kapatmama' kararı olduğunu herhalde herkes anlamış oldu. Anlayanlar bir şeyi daha algılamış olmalılar: Türkiye için
demokrasi bundan sonra kaderdir ve herkes hesaplarını 'darbesiz bir Türkiye' gerçeği üzerine yapmak zorundadır.
Ak Parti'nin iktidardaki yaklaşık ilk altı yılı Türkiye'nin henüz geleceğinden bu kadar emin olamadığı bir dönemdi. İktidarın enerjisinin büyük bölümü,
ülkeyi demokrasi dışı istikametlere çekmek isteyenlere karşı tedbirler düşünmekle geçti. 2008 yılını ise, neredeyse bütünüyle, bu anlamda 'heba edilmiş bir yıl' sayabiliriz. Ancak heba edilmiş yıl olan 2008, önümüzdeki rahat geçecek yılları da iktidara bağışladı. Şimdi yepyeni bir dönem var ülkemizin önünde; iktidar partisi bu dönemi akıllıca ve sağduyuyu elden bırakmadan değerlendirmek zorunda.
Bunu yapabilecek mi Ak Parti? Önümüzdeki dönemi sürekli kazanım yıllarına çevirebilecek mi?
Gelişmelerin sürekli
kazanç hanesine yazılması ancak sorunlarını geride bırakmış bir ülke için söz konusudur. Türkiye ise, bildiğimiz üzere, çözüm için avaz avaz bağıran bir yığın sorunla yüz yüze bulunuyor. O sorunların üstesinden ivedilikle gelinmediği taktirde önümüzdeki dönem de büyük hayal kırıklıkları yaşayabiliriz.
Bereket, Türkiye, sorunların gözde büyütüldüğü kadar çetrefil olmadığını da süreç içerisinde öğrendi. Din ve lâiklik, etnisite ve kimlik, özgürlükçü demokrasinin kanalları, hukuk devleti olmanın gerekleri gibi ana başlıklar altında toplanabilen sorunları, hiçbirini diğerine feda etmeden,
teker teker ele alarak, çözmek zorundayız. Çağdaş bir topluma dönüşmek için başka çaremiz yok.
Türkiye'nin
Avrupa Birliği (AB) perspektifi içerisinde yer alması bu yolda önemli bir fırsat. Son beş yılda yüz güldüren hemen her atılım bir biçimde AB eksenli girişimler sayesinde gerçekleştirilebildi. Aynı yolda atılacak adımları daha da hızlandırmak gerekiyor.
Korkular ve kuşkular yüzünden birbirinden kaygı duyan bir insanlar topluluğu olarak fazla mesafe kaydedemeyeceğimiz ortada; kuşkular ve korkuların bir gecede yok olmasını da bekleyemeyiz. Bu durumda en akıllıca davranış tarzı, hukuku
hakem haline dönüştürmek ve sistemin bütün sütunlarını hukuka dayandırmaktır. İkili davranışlarımız, toplumsal bağlarımız, birey-devlet ilişkilerimiz yeni bir gözle yaklaşıldığında çözüme kavuşturulabilir. Birbirimizi anlamaya çalışarak dinlemeye başlamak şartıyla...
Vatandaşların yarısının iktidarı ellerine teslim ettiği Ak Parti kadrosu bize bunu borçlu işte. Demokrasiyi pekiştirecek, hukuku gerçekten üstün hale getirecek, lâikliği siyasilerin elini kolunu bağlayan bir manivela olmaktan çıkarıp devleti inançlar karşısında yansız ve tarafsız yapacak bir politik çizgi. Bunları mümkünse sıfırdan yapılacak bir anayasanın güvencesine kavuşturarak...
Yeni dönemin Türkiye'den beklentilerine
cevap verebilmek için iktidarın Türkiye'yi dönüştürmesi şart. Bu fırsatı kaçırmak tarihî bir vebaldir.