Doğrudan açıklama gelmedi ama dolaylı mesajlar aldım. İddiaları biraz daha araştırdım. Emniyet Genel Müdürü
Oğuz Kaan Köksal dahil çok sayıda yetkili ve uzmanla görüştüm.
Bir süredir
Ankara’da etkili bir görevde bulunan uzmanın söylediği şu söz, zihnime takıldı: ‘
İstanbul baskını hafife alınacak bir iş değildir. Çok önemlidir.
İhbarın Ankara’ya yapılması ve daha sonra baskının gerçekleştirilmesi tesadüf değildir.
Başsavcı Boyrazoğlu göreve geldiği günden beri
Ergenekon tayfasıyla mücadele ediyor. Onu yıpratarak görevden alınmasını sağlamak istiyorlar. Bu girişimden başsavcının hiç haberi yoktu.’
Yani, İstanbul Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin’den sonra Ankara Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu da devre dışı. Diğer iddia daha vahim: Ergenekon iş başında, iddiaların üzerine giden savcıların kellesini istiyor!
İmzasız mektubu neden yırtmadı?
O halde baskın talimatını çıkartan
Savcı Vahdet Polatkan, bu meselenin neresinde? Hadise şu: Savcı, Ana
yasa Mahkemesi
Başkanvekili Osman
Paksüt’le ilgili
soruşturmayı yürütüyor. O esnada isimsiz bir
ihbar mektubu geliyor. Deniyor ki, İstanbul
Organize’de
yasa dışı dinleme ekibi var ve birçok devlet büyüğünü dinliyor!
Savcı, hem isimsiz olduğu hem soruşturma alanına girmediği için ihbar mektubunu buruşturup çöpe atabilirdi ama atmadı. Nedeni, mektupta ilginç ayrıntılara yer verilmesi ve soruşturma konusu olan Paksüt’ü de bu ekibin dinlediği iddiasıydı.
Öyle ki, ihbar mektubunda dinleme cihazlarının yerleştirildiği iddia edilen araçların modeli, plakası, rengi, hatta binaya giriş kapısına (C Kapısı) kadar anlatılmıştı.
Belki burada savcı Polatkan’ın şu soruya
cevap vermesi gerekebilir:
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı gönderip soruşturmayla ilgili bilgi isterken İstanbul’da neden böyle bir prosedür izlenmedi? Yazıyla ilgili bilgi istemek yerine neden
mahkeme kararı çıkarıldı? Delillerin karartılması ihtimali sözkonusu ise aynı risk, Emniyet Genel Müdürlüğü için yok muydu?
Araçlar döner kameralı çıktı
Peki sonuçta ne oldu? İhbar asılsız çıktı. Mektuptaki plakaların takılı olduğu tüm araçlar tek tek incelendi, açılı dönen kameralarla donatıldığı tespit edildi. Bu araçlardan sadece uzaktan fotoğraf çekilebiliyormuş.
Baskını yapan bilirkişi, ayrıca dinleme kayıtlarını incelemiş. Sormuşlar: ‘X şahsı dinliyorsunuz,
mahkeme kararı var mı?’ Çok sayıda kayıtla ilgili mahkeme kararını sormuşlar, hepsi gösterilmiş.
Fakat, bilirkişi heyeti
Ergenekon soruşturması kapsamındaki dosyaların içeriğine dalmak isteyince ipler kopmuş.
Zekeriya Öz, üst mahkemeden karar aldırarak Ergenekon dosyasına müdahaleyi önlemiş.
Buradaki kritik soru ise şu: Yoksa Paksüt bahane miydi? Ergenekon dosyalarına müdahale için Paksüt soruşturması kullanılmak mı istendi?
Paksüt’ün haberi var mı?
Bu durumda, cevabı bulunması gereken bir başka soru ise ihbar mektubunu kimin kaleme aldığıdır. Öyle ya, karmaşık olaylar zincirinin ilk halkası bu ihbar mektubu.
Birinci iddia, ihbar mektubunun önce Paksüt’e gönderildiği, Paksüt’ün de bu mektubu savcı Polatkan’a ilettiği, savcının ise imzasız mektubu Paksüt’ten geldiği için ciddiye alarak harekete geçtiği yönündedir.
İkincisi, ihbar mektubunun doğrudan soruşturmayı yürüten savcı Vahdet Polatkan’a gönderildiği iddiasıdır. Belki yanılıyor olabilirim, kişisel kanaatim de bu yöndedir.
Köstebek polis kim?
Ancak ihbar mektubunu yazanın bir ‘polis’ olduğu şüphesi yaygındır. Emniyet binası ve araçlarıyla ilgili ayrıntılı bilgilerin ancak içeriden biri tarafından sızdırılmış olabileceğini düşünen Emniyet, şimdi o köstebeğin peşinde.
Üst düzey bir
emniyet görevlisi şu yorumu yaptı: ‘Araçların plakasından giriş kapısına kadar çok özel bilgiler ancak içeriden biri tarafından bilinir. Köstebek büyük ihtimalle içimizden biridir.’
Bunun üzerine şöyle dedim: ‘Ama iddiası doğru çıkmadı. İçeriden biri böyle bir hata yapar mıydı?’ Cevabı şöyle oldu: ‘Bu araçlar suçluların takibinde kullanılan araçlar. Bunları biliyor. Mektuba maksatlı eklemelerle hem İstanbul Organize’yi hem savcıları zor durumda bırakmış, hem Ergenekon davasına tesir etmeye çalışmıştır. Çok yönlü, üzerinde iyi çalışılmış bir proje.’
Evet, köstebeği bulabilirler mi bilinmez. Ama
İstanbul Emniyeti’nde kimi zaman
ekip çatışmasının
tavan yaptığı biliniyor. Son dönemdeki
terfi ve atamaların yankıları da sürüyor. Ergenekon soruşturmasında görev alan Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan, personelden sorumlu İstanbul
Emniyet Müdür Yardımcısı oldu. Yerine Organize Şube Müdürü Mutlu Ekizoğlu atandı. Organize Şube Müdürlüğüne ise
İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Selami Yıldız getirildi.
Özetle, ‘Bir deli kuyuya taş attı, kırk akıllı çıkarmaya çalışıyor’ demek istiyorum ama taşı atan bana hiç de ‘deli’ gibi gelmiyor.