Ünlü 6/7
Eylül hadisesinde de ‘
Amerikan parmağı’ varmış...
Bu
parmak nerede yok ki?
Eski
Dışişleri Bakanı
İhsan Sabri Çağlayangil, ünlü ‘Haşhaş restleşmesi’nden sonra dayanamamış, bombasını patlatmıştı: ‘CIA altımızı oymuş...’
Şu garip tesadüfe bakar mısınız?
İstanbul’u altüst eden ‘6/7 Eylül olayları’ sırasında, bir CIA
ajanı elini kolunu sallayarak olay mahallinde dolaşıyormuş.
Biliyorsunuz,
Başbakan Adnan
Menderes,
Yassıada Mahkemesi’nde 6/7 Eylül hadisesinin de hesabını vermişti.
Mahkeme sonucunda Menderes asıldı.
Hadisede parmağı olanlar ise, ilginçtir (hakikaten ilginçtir), ödüllendirildiler.
Mesela,
Atatürk’ün
Selanik’te doğduğu evi bombalayarak 6/7 Eylül hadisesinin başlamasına yol açan ‘mutemet şahıs’ bir devlet görevlisiydi ve ikbal basamaklarını hızla tırmandı.
Önce Emniyet Müdürü, sonra
Vali yapıldı...
Şu an
emekli...
Üstelik aramızda yaşıyor...
Bombalama hadisesini duyurarak tüm Türk basınını ‘atlatan’ ve dolayısıyla 6/7 Eylül kışkırtmasında başı çeken ‘sıradan’ gazeteci de, ‘sihirli bir el’in dokunuşuyla, birdenbire dünyanın en büyük haber ve fotoğraf ajanslarından birinin sahibi haline geldi.
Peki, 6/7 Eylül olayları sırasında, elini kolunu sallayarak olay mahallinde dolaşan CIA ajanı kimdi?
Kim olacak?
Ian Fleming...
Siz Fleming’i, ünlü ‘007
James Bond’ filmlerinin yaratıcısı olarak biliyorsunuz.
Ben de öyle biliyordum,
Haber 7’den
Yaşar Taşkın Koç’un yazısını okuyuncaya kadar.
Bu Fleming,
2. Dünya Savaşı sırasında Amerikan Deniz
İstihbarat Başkanı Amiral Godfrey’in asistanlığını yapıyormuş.
1941’de yeni bir istihbarat servisi yapılanması konusunda bundan bir
taslak rapor istemişler.
Bizimki de oturmuş,
İngiliz istihbarat servisi MI6’nın tecrübesinden yararlanarak, 72 sayfalık bir rapor hazırlamış.
Merkezi Haber Alma Ajansı CIA böyle kurulmuş.
Hatta, bu katkısı nedeniyle, Stratejik Servisler Ofisi’nin başı General Donovan, kendisine, üzerinde ‘özel
hizmet için’ yazan bir 38’lik tabanca bile
hediye etmiş. Fleming’in buna karşılık jesti de James Bond serisini yazarken, 007’nin sağ kolu Felix Leither’i Vahşi Bill’den (yani Donovan’dan) esinlenerek ölümsüzleştirmek olmuş.
Hayır, şaşırtıcı olan, Fleming’in ajan çıkması değil.
Polisiye ve
casusluk yazarları, çoğunlukla gizli servislerle irtibatlı kişiler arasından çıkıyor. Bunu bilmeyene kız bile vermiyorlar.
Fakirin başucu yazarı John Le Care, eski bir MI6 çalışanıydı. Batı
Almanya’da görev yapmış, dünya durdukça yaşayacak ‘Soğuktan Gelen Casus’ romanını, oradaki tecrübelerine dayanarak kaleme almıştı. Hemen belirtmeli, enfes bir romandır.
Frederick Forsyth da azıcık öyledir.
Robert Ludlum’un da ‘ziyadesiyle’ öyle olduğu tahmin ediliyor.
Üçkağıtçı Clancy, ha keza...
Kimbilir, bizimkilerden (gazeteci ve romancı geçinenlerden) kaçı öyledir!
Bazı tahminlerim var ama, spekülasyon yapıp bazı ağabeylerimizi üzmek istemiyorum. Siz en iyisi, ‘
Ergenekon iddianamesi’ndeki bazı bağlantılara göz atın... Ne demek istediğimi anlayacaksınız...
Peki, Fleming 1955 yılında ne halt karıştırmaya İstanbul’daydı? Hadise mahallinde ne arıyordu?
Bunu bilmeyecek ne var?
George Alexander Peck, kanlı ‘
Maraş olayları’nda hadise mahallinde ne arıyorsa, Fleming de onu arıyordu.
Fleming Menderes’in başını yakmıştı...
Peck de, kendisini deşifre eden dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi
Güneş’in başını yaktı...