Babacan sürekli, en durgun denilen dönemde bile AB için neler yapıldığını anlatmaya çalışıyor. Ben,
Türkiye’nin AB’ye girişini en fazla destekleyen gazetenin yöneticisiyim, AB yolunda Türkiye konusunda bulduğumuz her haber kırıntısını bile sayfalarımıza taşımaya çalışıyoruz ama
Ali Babacan söylemese farkında değildim, seçimden bu yana parlamentodan AB uyumu için 29 tane
kanun çıkmış.
***
Ali Babacan’ın trafiği gerçekten baş döndürücü. Kaç
seyahat yaptığını, hangi şehirlerde hangi dünya liderleriyle veya dışişleri bakanlarıyla konuştuğunu ajandasına bakmadan söyleyemiyor. Bu tabii sadece onun çalışkanlığından ve hareketliliğinden kaynaklanmıyor,
bir de Türkiye’nin artan öneminden, dünyanın önemli meselelerinde Türkiye’nin hep rol oynamaya soyunmasından da kaynaklanıyor.
Küçük bir örnek: Pazartesi sabahı Ali Babacan
Ankara’da uyandı, gününe
Avrupa Birliği ile önümüzdeki dört yılın yol haritasını içeren Türkiye
Ulusal Programı hakkında çalışarak başladı. Sonra gitti,
Bakanlar Kurulu’nda programın sunumunu yaptı. Ardından uçağa bindi,
İstanbul’a geldi ve Türkiye-
Afrika Birliği zirvesinde ev sahipliği yaptı,
akşam yemeğini Afrikalı liderlerle, üst düzey konuklarla yedi, ardından geceyarısı uçağa bindi
Brüksel’e gitti, salı sabaha karşı saatlerinde Brüksel’de NATO Daimi Temsilciliğimizle toplantı yaptı, bu yazının yazıldığı salı sabah saatlerinde NATO
Dışişleri Bakanları’nın olağanüstü toplantısında,
Gürcistan krizini konuşuyor, ardından akşamüzeri saatlerinde yeniden uçağa binip İstanbul’a dönecek ve Afrikalı konuklar onuruna Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün verdiği yemeğe katılacak.
NATO toplantısı deyip geçmeyin, burada ABD
Dışişleri Bakanı Rice ile bir kez daha görüşecek Babacan, zaten son üç gündür sürekli telefondalar. Aynı şekilde
Fransa ve
Almanya’nın Dışişleri Bakanları ile de
Kafkasya’yı ele alacak. Daha düne kadar
İran ile Batı’nın yürüttüğü nükleer pazarlıklarda önemli rol oynuyordu, yarın bu rolü yeniden oynayacak. Bu arada
İsrail-
Suriye görüşmeleri, Suriye-
Lübnan barışı,
Ermenistan’la ilişkiler vs. derken normal insanın gayretlerinin üstüne çıkan bir
gündemden ve enerjiden söz ediyoruz.
***
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’la, İstanbul-Brüksel arası uçuşta uzun uzun sohbet imkânı oldu. Bu bir
mülakat veya
basın toplantısı değildi, rahat konuşmak için ‘sohbet’ yapıldı. Babacan, önümüzdeki günlerde muhalefet liderlerinden randevu alacağını ve ‘Ulusal Program’ı anlatacağını, bir uzlaşı ortamı arayacağını söyledi.
Tabii, ‘Ulusal Program’ bir yanıyla çok
teknik şeyler içeriyor, diyelim ölçü ve tartı aletleri konusunda AB’nin falanca direktifine uygun yeni bir standarda geçileceğini söylüyor; bir yanıyla da siyasi reform sürecinden, mesela parti
kapatma davalarında AB’nin
Venedik Komisyonu kararlarına uyumdan söz ediyor.
Birinci türden teknik konular, ki buna uzun süreden beri
Meclis’te bekleyen, üzerinde uzlaşma bulunan 1600 maddelik Türk
Ticaret Kanunu gibi devasa düzenlemeler de dahil, görece daha kolay konular. Ama siyasi reform konusu, ister istemez Ana
yasa değişikliklerini de içereceği için daha hassas ve mutlaka uzlaşma aranmasını gerektiren konular. O yüzden muhalefetin tavrı önemli.
Öte yandan anlaşılan o ki, AB konusunda yurtiçinde izlenecek
iletişim stratejisi ve iletişimin kendisi de en az AB konusu kadar önemli. Geçen dönem 29 yasa çıktığını ben bile bilmiyorsam, toplumda AB konusunda duraklama yaşandığı inancının bir temeli var demektir.
Belki de hükümet, teknik veya siyasi ama AB reformlarını paketler halinde tartışmaya açıp Meclis gündemine getirmeyi yeniden düşünmeli. Birinci paket, ikinci paket derken artık kaça kadar gidiyorsa, belki bu yolla AB heyecanı yeniden topluma aşılanabilir ve bu arada AB’nin getirdiği iyiliklerin de tanıtımı yapılabilir. Mesela bizim sistemimize
Gümrük Birliği sayesinde giren ama AB reformlarıyla iyice işlerlik kazanan Tüketici Mahkemeleri, doğrudan vatandaşın çıkarına bir şey ve bu bile anlatılamadı aslında.
Umarım hükümet ‘Ulusal Program’ın ardından AB konusunda gerçekten gaza basar ve biz yeniden pozitif gündem konularına, kendi geleceğimizi konuşmaya geri döneriz.
***
Haa bu arada bir de güncel Gürcistan konusu var.
Savaş başlayıp bittikten 10 gün sonra ancak toplanabilen ve muhtemelen hiçbir somut karar alamayacak olan NATO’nun anlamını sorgulamak gerekir mi acaba?
Bence gerekir.
Gürcistan ve Kafkasya,
Rusya’ya serbestçe hareket edebileceği bir arka bahçe olarak bırakılamayacak kadar önemli yerler. Ama Batı sistemi 18 yıllık uykusundan acaba bu savaş sayesinde uyanabilecek mi, uyanırsa ne yapabilecek, çok geç kalınmadı mı?
Bazı iyimserler, ‘Yok canım daha her şey bitmedi’ diyorlar ama ben öyle düşünmüyorum.
Gürcistan, Batı sisteminin en büyük başarısızlıklarından, aymazlıklarından biri olarak tarihe geçecek.
Bu başarısızlıkta bizim de payımıza düşen şeyler var, unutmayın!