Geçen
Perşembe gecesi
Arapça yayın yapan El Cezire TV’de ‘
Ergenekon’ konulu programa katıldım. Çekimler, Ergenekon soruşturmasının yürütüldüğü
Beşiktaş Adliyesi’nin yan tarafındaki
İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi kampusunda yapıldı. Diğer konuklar ise star Yazarı Prof. Dr.
Eser Karakaş ve Yeni
Şafak Yazarı
Fehmi Koru’ydu.
Program öncesi El Cezire ekibiyle geniş sohbet imkanı bulduk. Arap dünyasının son yıllarda
Türkiye’deki siyasi gelişmeleri yakından izlediklerini, Ergenekon
davasına da ilgi duyduklarını anlattılar.
Türkiye’ye duyarlılık, sadece Arap dünyasında ortaya çıkan bir gelişme değil, kuşkusuz. Çin,
Japonya ve
Kanada’ya kadar uzanan geniş yelpazede Ergenekon’un konuşulduğunu, o ülkelerdeki yüksek tirajlı
gazete ve TV kanallarının şahsıma yönelik
röportaj taleplerinden daha iyi anlama fırsatı buldum.
Haliyle program, sona doğru 1 Numara tartışmasına kaydı. Sunucu, üç konuğa da ‘1 Numara kim?’ diye sordu. Tarifimde yeni ipucu yoktu: ‘Emekli or
general ama operasyonlarla etkinliğini yitirmiş biri.’
Fakat, Ergenekon
terör örgütünü Türkiye’de ilk yazan kalemlerden Fehmi Koru, ilginç bir detaydan söz etti: ‘Şu anda cezaevinde bulunan eski bir asker.’
Ola ki, ‘yanılıyor muyuz’ diye düşündüm o an. Cezaevindeki tüm
emekli askerlerin isimleri geçti gözlerimin önünden.
‘
Veli Küçük’ desem, değil.
Savcı, Ergenekon
iddianamesinde şemayı yayınladı, ‘1 Numara’ bölümünü boş bıraktı, Küçük’ü alt kadroya yazdı. ‘Fikri
Karadağ’ desem o da savcının alt kadrodaki isimleri arasında.
Muzaffer Tekin ve diğerlerini ise saymaya gerek yok.
Geriye iki isim kalıyor: Şener
Eruygur ve Hurşit
Tolon. İki emekli orgeneralle ilgili henüz iddianame tesis edilmedi, Ergenekon şemasındaki yerleri belli değil.
İki isimden biri, savcı tarafından şemanın ‘1 Numara’sına oturtulabilir mi? İhtimal dahilindedir. Ancak, savcının böyle bir niyeti varsa, neden Zihni Çakır’ın ifadesindeki ‘1 Numara’ tarifini iddianameye ekledi?
O
tarife göre,
şüpheli 1 Numara serbestçe dolaşıyor ve
Ankara’nın
Dikmen semtinde oturuyor. Yani, cezaevinde değil.
İddianamedeki tarifi de araştırdım. O da emekli bir general. ‘Dikmen’ deyince kafa karışıyor, meğer kastedilen ikametgah,
Dikmen Vadisi’ndeki özel konutlardanmış.
Son olarak Jitemci
Albay Arif Doğan tutuklandı. Belki cumhuriyet tarihinde ilk kez böylesine ‘dinamik’ bir dava süreciyle karşı karşıyayız. İddianame
mahkemeye sunuldu ama operasyonlar sürüyor.
Bakalım savcı, bu yolculuğunu 1 Numara’ya kadar sürdürebilecek mi? Veya Koru’nun iddia ettiği gibi yoksa 1 Numara’ya ulaştı mı?
Seferberlik depoları
Resmi belgelere göre, Ergenekon soruşturmasında ele geçirilen bombalar, MKE tarafından
Kara Kuvvetleri Komutanlığı için NATO standartlarında üretilmiş bombalardan. Ancak askeri kaynaklar, Kara Kuvvetleri envanterinde eksiklik bulunmadığını söylüyor.
O halde bu bombalar neyin nesi?
Eğer bu iddia doğruysa iki seçenek var: Birincisi, operasyonlarda kullanılmış gibi gösterilip
Vietnam sandığına atılmış. Veya,
Özel Kuvvetler bünyesindeki Seferberlik Tetkik Dairesi’nce işgal durumunda
sivil direnişi örgütlemek üzere Türkiye’nin değişik bölgelerinde tesis edilen gizli depolardan aşırılmış.
Emniyete ulaşan kimi ihbarlara göre, hileyle envanter dışına çıkarılmış veya Özel Kuvvetler’den aşırılmış el bombalarıyla
eylem hazırlığı içinde olan yüze yakın hücre evi var.
Şaban Dişli’ye tavsiyem
CHP’li
Kemal Kılıçdaroğlu ile AK Partili Şaban Dişli arasındaki rüşvet polemiği sürüyor. Kılıçdaroğlu’nun imar yolsuzluğuyla 1 milyon dolar rüşvet aldığını öne sürdüğü Dişli, ‘Bu iddialar
iftira’ dedi.
Tüm açıklamaları yakından takip ettim. Samimi davr
anmak gerekirse, Dişli’nin açıklamaları beni ikna etmedi. Kendisine de haksızlık etmek istemem. Doğrusu, konuyu yargıya intikal ettirip mahkeme kararıyla medyanın karşısına çıkmasıydı.
Gazeteciler soruyor: ‘Dava açacak mısınız?’ Dişli’den
cevap yok. Şöyle diyor: ‘Allaha
havale ediyorum.’
Nasıl ki bir bürokrat görevden alındığında ‘Beni Atatürkçü olduğum için aldılar’ dediğinde tüylerim diken diken oluyorsa, bir başkası hakkındaki iddialar karşısında ‘Allaha havale ediyorum’ dediğinde tepem atıyor.
Kişisel veya siyasi hesaplaşmanın kutsal değer, sembol ve kavramlar üzerinden yürütülmesine her zaman karşı çıkmışımdır.
Belki hatırlayanlar çıkacaktır. 2005 yılındaki
tren kazasında ‘Allahın takdiridir’ diyen bürokrata
Yeni Şafak’taki köşemde tepki göstermiştim. Beyler, Allahın verdiği aklı hiçe sayıp yanlışınızı lütfen Allaha
fatura etmeyin.
Dişli’ye de tavsiyem şudur: Polemiği artık bırakın, gidin mahkemeye, aklanın ve mahkeme kararını CHP’li Kılıçdaroğlu’nun suratına fırlatın. Bu cesaretiniz yoksa Türkiye’den özür dileyin ve bir daha dönmemek üzere siyaseti bırakın.
Abdullah Gül’e
tebrik
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
Hacı Bektaş-ı Veli Anma Törenleri’ne katılmasını, özellikle şu ifadesini çok anlamlı buldum: ‘Tarihte bazı incitici şeyler oldu ama bizi kimse ayıramaz. İncinsek de incitmeyeceğiz.’
Türkiye yıllardır bu görüntülere hasretti.
Bazı vatandaşlarımız
protesto etmiş ama çoğunluk bu
gönüllü ziyarete alkışlarıyla müspet karşılık vermiş. Doğrusu da budur.
Tepki gösterilmesi gerekiyorsa, gölgede kalacağını düşünerek Hacı Bektaş’tan kaçan CHP lideri
Baykal olmalıdır.