Suçlama?
“Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi Hakkındaki Kanun”a muhalefet... Şikâyetçi?
İTÜ’den iki
öğretim üyesi:
Prof. Dr. Orhan Kural ve Prof. Dr.
Ahmet Ercan...
Şikâyet dilekçesinde şöyle diyorlar:
“
Filmde
Atatürk’e pofur pofur sigara içirterek
Türkiye tarihinin en büyük sigara reklamı yapılmaktadır. Gençlerin etkilenmemesi için film derhal gösterimden kaldırılmalı, yönetmeni cezalandırılmalıdır.”
Gülmeyin!
Prof. Kural, İstanbul’da bir sinemada korsan
eylem yaparak bu iddiasını seyirciyle de paylaşmıştı daha önce...
Meclis Başkanı Köksal Toptan da
Ankara galasında “Filmi hem cesur hem güzel” bulduğunu açıklamış, “...ama keşke sigara içtiği sahneler ayıklansaydı da gençlere kötü örnek olmasaydı” demişti.
Rötuşlayalım mı?
Red Kit’e yapmışlardı bir dönem; çocukları özendirmesin diye yıllardır ağzından düşürmediği sigarasını atıp dudaklarının arasına bir ot parçası yapıştırmışlardı; ama o çizgi filmdi; bu belgesel...
Atatürk‘ün sigaralı fotoğraflarını, görüntülerini rötuşlayacak mıyız?
İçkiyle ilgili anılarını silecek miyiz?
Peki nerede duracağız?
Hoşumuza gitmeyen görüşlerini de çıkaracak mıyız kitaplardan?..
İzmit basın toplantısının devlet kurumlarınca nasıl sansürlendiğini
Afet İnan’ın kızı Arı İnan yeni açıklamadı mı?
2 dakika bile değil
Merak edip baktık; “Mustafa”da Atatürk’ün sigaralı göründüğü sahnelerin süresi ne kadar diye...
Toplam 114 saniye çıktı.
114 dakikalık filmdeki 114 saniyelik bu görüntüyü iki
profesör, “Türkiye tarihinin en büyük sigara reklamı” sayıyor ve “Atatürk filmde 2 dakika sigara içti” diye suç duyurusunda bulunuyor.
Ve ben, (hayatı boyuna ağzına sigara sürmemiş biri) Tütünün Zararlarını Önleme Kanunu’na muhalefetten sorgulanıyorum.
Hem de ihlal etmekle suçlandığım
yasa, sadece TV programlarında sigara görüntüsünü yasakladığı, sinema filmleri için bir
düzenleme getirmediği halde...
Filmde iki fırt sigara çekildiğini görmek çocukları bu kadar etkiliyorsa, evde ana babalarının içmesine engel olacak bir düzenleme getirilemez mi acaba?!
Bregoviç de
Ermeni mi?
Bu kadarla kalsa iyi...
Savcı’nın önünde, “Türkiye’nin
aynası” sayılacak bir suç duyurusu daha var:
Filmin müziğinin “Ermeni asıllı Bregoviç’e” (Sahi mi? O da mı?) yaptırılması, karga kovalama sahnesinde bir Yunanlı çocuğun oynatılması ve filmin dağıtımının dünya çapındaki
Warner Bros. tarafından yapılmasından, bunun “ülkeyi parçalamak için
yabancı destekli bir uluslararası planın parçası” olduğu sonucu çıkarılmış.
“
Kadın düşkünü?”
“Filmde Atatürk’e ‘kadın düşkünü’ dediğiniz söyleniyor” diyor Savcı...
Oysa filmde böyle bir şey yok; şikâyet dilekçesinde de bu tabir kullanılmamış.
Anlaşılıyor ki, ifade verdiğim günkü
Cumhuriyet’te
Turgut Özakman’ın yazdıkları doğru zannedilmiş.
“’Kadın düşkünü’ deyiminin Atatürk belgeselinde ne işi var?” diye soruyordu Özakman...
Yok zaten!
Ama böyle bir asılsız
suçlamanın, bir
eleştiri yazısında ve Cumhuriyet gibi bir gazetenin 1. sayfasında yer alması bu sonucu yaratabiliyor işte...
Başsavcı’nın önbilgisi
Geçen
pazar günkü Cumhuriyet’te de eski
Danıştay Başsavcısı
Tansel Çölaşan “Mustafa’ya gitmedim. Filmin ne olduğu
danışmanından belli” diyordu.
“Film için Turgut Özakman dururken Atatürk’ü aşağılayan Atilla Yayla’yı seçmiş”im. “Bu önbilgi yeter”miş, “filme gitmeye gerek yok”muş.
Atilla Yayla’yı, bırakın filme danışman yapmayı hiç tanımadım bile...
Bir Başsavcı böyle mi “önbilgi” alıp, böyle mi karar verir?
Ama burası Türkiye!
Hiçbir şeye, hiç kimseye şaşırmamayı öğreniyor insan...