DAVOS'UN ANATOMİSİ

DAVOS’ta yaşanan tam bir talihsizliktir.


Önce Peres... ‘Konuşurken sesini yükseltmek, bunu yapanı daha haklı göstermez. İsrail Cumhurbaşkanı Peres, -daha sonra yaptığı sudan açıklamalar bir yana- ortama ve kendisine yakışmayan yüksek volümde konuştu. Buyurgan sesi ve beden dili ötesinde, söyleminin içeriği de provokatifti. Cumhurbaşkanı Peres ile birkaç kez konuşmuştum. Duyarlı, nazik, gün görmüş bir devlet adamı izlenimini almıştım. Zaten Ortadoğu’da çözüm oluşturmak misyonu yüklenen “akil adamlar” grubundadır. Ayrıca Filistin sorununa farklı yaklaşan politikalar üretmiş ve uygulamıştır. Filistin kesimine hastane, okullar, havaalanı yaparak Filistin topraklarını da kalkındırarak, ortak yararlarla ortak paydalar hedeflemişti. İsrail’in şahinlerinden değildir. Bu özelliklerini bildiğim için Davos’taki üslubunu, ses volümünü, beden dilini yadırgadım.’ Ignatius futbol hakemi olsaydı DAVOS’taki panelin moderatörü gazeteci David Ignatius bir futbol maçında hakem olsaydı, tribünlerden tempo eşliğinde ona nasıl bağırılırdı bir düşünün... Davos panelinin hakemi olarak da öyle bir tezahüratı hak etti. Moderatör Ignatius, “Yönetmek, öngörmektir” altın kuralından habersiz gibiydi. Peres’e aslan payı veren söz hakkı süreleri, Erdoğan’ın sözünü kesen müdahaleleri, eliyle Erdoğan’ın omzuna zaman zaman dokunarak onu uyarma girişimleriyle bardağın dolmakta olduğunu, ya da suyun kaynadığını hissedemedi. Hele bir başbakan, kendisinden “Bir dakika... Bir dakika...” diyerek konuşma süresi istemişse bu rica kırılmaz. Gerçi Başbakan Erdoğan çok kez “Bir dakika... Bir dakika” dedikten sonra lütfedip “ok” söylemiyle söz verdi ama daha üç beş cümle sonra “noktayı koymasını” da istedi. Hayret... Ignatius önemli ve deneyimli bir gazeteci. Harvard’da, Cambridge’de eğitim aldı. Yayımlanmış 6 romanı var. Bunlardan Body of Lies (Yalanlar Üzerine) adlı kitabı film oldu. Filmde, Russel Crowe ve Leonardo DiCaprio oynadı. Ignatius, kısa süre önce Başbakan’ın Dış Politika Danışmanı Ahmet Davutoğlu ile röportaj yapmıştı. Türkiye’ye ağırlık veren olumlu satırları yayımlanmıştı. Bütün bu nedenlerle, onun da böyle bir basiretsizliğe nasıl imza atmış olduğu anlaşılır gibi değil. Cevabı 4 yıl sonra geldi BAŞBAKAN Erdoğan’ın Davos’ta paneli terk etmesiyle uzun süredir kafamın bir köşesinde çözümsüz olarak duran sorunun cevabını aldım galiba... Brüksel... 17 Aralık 2004, Türkiye’nin AB’ye tam üye adaylığı için karar günüydü. Saatler geçiyor, bir türlü beklenen açıklama yapılamıyordu. Görüşmeler her an kopabilirdi. Ve... Bomba etkisi yapan haber geldi: “Başbakan Erdoğan ve beraberindeki heyet toplantıyı terk etmişti. Özel uçağın hazırlanması için emir verilmişti. Erdoğan ve beraberindekiler Türkiye’ye geri dönüyorlardı.” O şok sürerken, 3-5 dakika sonra bir haber daha geldi. AB liderlerinden bazıları Erdoğan’ın bulunduğu odaya geçmişler. Türkiye’ye dönmekten vazgeçirmek için uğraşıyorlarmış. Gerçekten Erdoğan üzerinde baskı kurarak, uzlaşma çözümleri üreterek görüşmenin kaldığı yerden devamını sağlamışlardı. Geç saatlerde Türkiye’nin tam üyeliğe adaylığı açıklanmıştı. O zaman Erdoğan’ın “Buraya kadar” diyerek noktayı koymasını, toplantıyı terk etmesini, Türkiye’ye dönmek üzere “uçağı hazırlanmasını” kuşkuyla karşılamıştım. “Gerçek tavır” mıydı? Yoksa “blöf” müydü? Davos resti, Brüksel’deki tavrın da “gerçek” olduğunun kanıtı gibi görülebilir. Başbakan Erdoğan’ın doğası böyle anlaşılan... Kimi çok yakıştırdı, “afili” buldu. “Uyar” dedi. “İşte Ortadoğu için racon kesecek adam” hükmüne ulaştı. Kimileri ise “alışmaya alışıyor.” Başka çare var mı? Davos terk edilir de, memleket terk edilmez... Son söz... “Brüksel’deki tavır da, Davos resti de Erdoğan’a iç politikada prim yapmıştır.”
<< Önceki Haber DAVOS'UN ANATOMİSİ Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER