HUKUK DA KAZANDI DEMOKRASİ DE...

Dün Anayasa Mahkemesi tarihî bir karara imza attı.


AK Parti'nin kapatılmamasına; ancak Hazine yardımının kesilmesine karar verildi. Dengeli bir karar. Bu kararla hem demokrasi kazanmıştır hem hukuk. Bu karardan gerekli dersler çıkarılacak, gelecekte herkes daha dikkatli bir yol izleyecektir. Şayet AK Parti kapatılsaydı yapılanın tek bir açıklaması olacaktı: Yargı darbesi! Bu ülkenin yeni bir darbeyle sarsılması sadece Türkiye'deki demokrasiye değil, aynı zamanda dünya demokrasisine zarar verecekti. AYM, doğru bir karar vererek Türkiye'yi büyük bir utançtan kurtarmıştır. Bu karardan sonra herkes anlamalı ki ne askerî darbe ne de yargı darbesi modern Türkiye'ye yakışmaz. Maalesef bunu Türkiye'de bazıları kabul edemiyor; hâlâ "iyi darbe"den bahsedebiliyor, kışkırtıcılık yapabiliyor. Ahmet Hakan'ın yönettiği Tarafsız Bölge programında Oral Çalışlar yakın zamanlı bir hatırasını dile getirmiş. Cumhuriyet'in başyazarı İlhan Selçuk, gözaltına alınmadan on gün önce Çalışlar'a demiş ki: "İyi darbe var, kötü darbe var; sen her türlü darbeye karşısın." Bu anekdotu stüdyoda dinleyen Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen itiraz etmiş anlatılana. Çalışlar da bunun üzerine "İnanmıyorsan gel birlikte gidelim soralım." deyivermiş. Sirmen buna gerek olmadığını söyleyip susmayı tercih etmiş. Canlı yayında meydana gelen bu tabloyu bir kenara kaydetmek gerekiyor ki bir kesimin darbeci zihniyeti tastamam anlaşılabilsin. Ne demek iyi darbe, kötü darbe? İyi darbe kimin işine yarar, kimin ekmeğine yağ sürer, kimi âbâd eder? Ve en önemlisi, kendine gazeteci, yazar, aydın, işadamı gibi sıfatlar yakıştıran bir kısım zevata "bu darbeye darbe demem, darbe benim olmadıkça" dedirten özellikler nelerdir? Belki tâ baştan darbelere bu gözle bakmak gerekiyor. Mesela 60 darbesi kimi berbâd etti kimi âbâd etti? Vakıa atalar boşuna söylememiş "Zulm ile âbâd olanın sonu berbâd olur" diye. Darbecilerin sonu hep rezil rüsva olmak; tarih buna şahittir. Ancak "iyi darbe" peşinde koşanların 28 Şubat'ta nasıl bir hortumculuk sistemi kurduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin nasıl 80 milyar dolar soyulduğunu biliyoruz. Meselenin bir de ideolojik pencereden yapılan iyi-kötü ayrımı var. Sistemi/rejimi korumak maksadıyla bazı kişiler bazı darbe çeşitlerine çanak tutuyor. Ergenekon soruşturması sırasında dinlenen telefonlardan İlhan Selçuk'un söylediği laflar yenilir yutulur cinsten değil. Aynen tekrar ediyorum Selçuk'un cümlesini: "Bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karışırsa belki bir umut doğabilir." Sebep ne İlhan Bey? Cevap "Çünkü normal yollardan bunlar mümkün değil yani". Normal yol dediği demokrasi. Adamların gözü öyle dönmüş ki "iyi darbe" için ekonomik kriz istiyor, Türkiye karışsın istiyor... Bizim medya da "İlhan Abi"sine nerdeyse secde edip toz kondurmuyor; bir de kalkıp birilerine "biat medyası" deme cüretinde bulunuyor. Kişiler önemli değil. Konum İlhan Selçuk'un şahsı da değil. Aslolan duruştur. Demokrasiyi basit bir güç oyunundan ibaret görenlerin Türkiye'ye yaşattığı utancı ancak bu ülkeyi yürekten sevenler bilir. Anayasa Mahkemesi'nde AK Parti'yi kapatma davası açılıyor. Dava açılmadan kayıtlara şu cümleler giriyor: "Davayı açtırıyoruz. İddianame hazırlanıp dava açılacak. Bugüne kadar Türkiye'de ekonomik kriz çıkmadı, ama kapatma davasından sonra mutlaka kriz çıkar. Bunlardan kurtulmak lazım." Şimdi başsavcı kükrüyor ve kimsenin mahkemeler üzerinde baskı kuramayacağını söylüyor. Kamu vicdanı bu tumturaklı laflardan tatmin oluyor mu? Hayır! Ergenekon çetesinden çıkan dokümanlar ulusalcılık kisvesi altında "iyi darbe" yapmayı planlayan "Türk Ortodokslarının" mahkemeleri baskı altında tuttuğunu ortaya koyuyor. Adam İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir eğitim kurumunda yıllarca rektörlük yapmış; yine de darbe diye yanıp tutuşuyor. Sarf ettiği cümleye bakar mısınız: "Kansız olmaz. Darbe lazım. Öncelikle bu davanın açılması lazım." Alemdaroğlu bu talihsiz cümleleri söylüyor; bizim medya Ergenekon yapılanmasını bir düşünce kulübü zannediyor. Çaktırmadan sahip çıktıkları adamların tek derdi var: İyi darbe. Mesele İlhan Selçuk'a mahsus değil ki! Alemdaroğlu gibi düşünen cübbeli bir sürü cahil ahkâm kesiyor ekranlarda. Bir siyasî parti lideri, Gladyo'ya arka çıkıyor ve örgüt için "Avukatıyım" diyebiliyor. Mesela CHP lideri Deniz Baykal Ergenekon savcısına seslendi ve dedi ki: "Sırtındaki cübbeyi çıkar da bu iddiaları gel söyle bana." N'oldu? Hani yargının bağımsızlığı/dokunulmazlığı üzerine CHP saflarından yargının her kararını (tabii ki işine geleni) kutsayan söylem? Baykal böyle kükrüyor kükremesine de Savcı Bey de çıksa dese ki: "Sen sırtından ebedî genel başkanlık ceketini ve milletvekilliği dokunulmazlığını çıkar da çık karşıma" ne yapar Sayın Baykal! Ve halktan yüz bulamayan küçük ve marjinal gruplar parti kapatma davaları açtırıyor, insanları, kurumları zan altında bırakıyor. Gözlerini öyle bir kin bürümüş ki ne yapacaklarını bilemiyorlar. Geçenlerde Yalçın Bayer, kendisi mektup nâşiri, Fethullah Gülen'le teröristbaşı Apo'yu aynı karede naklediyor. Anladığım kadarıyla adamlar bir zamanlar çalıştığı yerli Pravda'da iflah etmez bir virüs kapıyor. İnsaf denen bir şey var; hiç mi nasibiniz yok bu güzel duygudan?.. Darbenin iyisi kötüsü, faydalısı zararlısı vs. yoktur. Yargı darbesi de askerî darbeden farksızdır, hatta daha kötüdür. Çünkü adalet duygusunu yok eder. Yargının siyasallaşması vahim bir hatadır ve telafisi mümkün değildir. Darbelerin tamamı kanun dışıdır, insanlık dışıdır. Vatandaşların vergisiyle alınmış silahları ideolojik sebeplerden dolayı millete yöneltmek suçtur. Orduyu darbe yapmaya zorlayanlar milletle devleti karşı karşıya getirmek isteyenlerin ta kendileridir ve insanlık suçu işlemektedirler.
<< Önceki Haber HUKUK DA KAZANDI DEMOKRASİ DE... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER