Bence “kışkırtma” var ve “saldırı” yönündeki yorumlar da kışkırtamaya malzeme teşkil etmek için kotarılıyor.
Bakın şu ifadelere: “
Ordu artık hedeftir.”
Cumhuriyet, başyazı, 21 Temmuz 2008) Bakın şu ifadelere: “Son zamanlarda Silahlı Kuvvetler’e yönelik saldırıların dozu iyice arttı. Açık söyl
emek gerekirse
halk deyimiyle Silahlı Kuvvetler’in “karizması” fena halde “çizilmiş” durumda.” (
Can Ataklı,
Vatan, 22 Temmuz 2008) Böyle bir cümle, mesela,
Ertuğrul Özkök’ün sütununa da girmiş:
“Son günlerde
Genelkurmay’a karşı öylesine insafsız bir saldırı kampanyası yapıldı ki...” (
Hürriyet, 22 Temmuz) Genelkurmay’a hangi insafsız saldırı oldu, ordunun karizması fena halde nasıl çizildi, ordu nasıl pusturuldu? Doğrusu bunların çok somut karşılığı yok ama bu tür yaklaşımların orduyu etkilemediğini söylemek mümkün değil.
Yani kime, “Karizman fena halde çizildi
arkadaş” dersen, onun içinde bir
öfke kıvılcımı patlatırsın.
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olarak bu da yoğun biçimde yapılıyor.
Enis Berberoğlu’nun yazısından öğreniyoruz ki,
emekli general ve Ergenekon şüphelisi Hurşit
Tolon bile yakınlarına, “Silahlı Kuvvetler neden
Odalar Birliği kadar bile sesini çıkartamadı? Benim suçum ne ki,
Sinan Aygün gibi sahip çıkılmadı?” diye dert yanıyor.” Hürriyet, 22 Temmuz)
Anlaşılıyor ki TSK da yazılan-çizilenlerden etkilenerek “saldırı algısı” na kapılıyor ve bu sebeple ve geçtiğimiz günlerdeki gece bildirisi yansıyor Genelkurmay internet sitesine...
Benim düşüncem şu: Prensip olarak “Ordu düşmanlığı” ancak çok marjinal grupların eğilimi olabilir,
Türkiye’de asla çok yaygın bir eğilim değildir. Ancak, ordunun
siyaset üzerindeki etkisine karşı çıkmak, askeri müdahalelere tepki göstermek,
sivil iradenin belirleyiciliğini demokratik gelişmenin olmazsa olmaz gereği olarak görmek... Bunlar yaygın bir taleptir.
Ama, TSK’yı bu alanlarda müdahil görmek isteyen ve “darbelere ve hatta darbelerle gelen idamlara halk coşkusunun bulunduğunu” düşünen bir kesim de vardır. Şu an, Ergenekon ekseninde tartışılan şey, ordunun itibarı değildir. Şu an tartışılan, hukukun dışına çıkmış ve bir ucu askere ulaşan bir yapılanışın ortaya çıkarılması ve
sistem üzerindeki etkinliğinin izalesidir. TSK adına, böyle bir illegal yapılanışa sahip çıkmak mümkün değildir. Asıl o, TSK’yı büyük bir yük altında bırakır. Bu bilinçle olmalıdır ki bu güne kadar TSK adına, Ergenekon soruşturmasını gölgeleyecek en
küçük bir tavır sergilenmemiştir.
Ama medyada, siyaset dünyasında bir grup var, sanki Ergenekon’un ucu kendilerine dokunacakmış gibi bir tedirginlik sergiliyorlar. Ve onlar, Ergenekon soruşturmasına karşı çıkarken bunu, Ordu üzerinden yapmaya, daha ötede Orduda bir tepki üretmeye çalışıyorlar. Oysa, orduya yapılacak en büyük kötülük budur.
Milliyet gazetesi, birkaç gündür,
Tolga Şardan ve Gökçer Tahincioğlu imzasıyla bir “Ergenekon Analizi” yapıyor.
22 Temmuz tarihli bölümde emekli binbaşı Fikret Emek’in annesinin
Eskişehir’deki evinde bulunanların listesini veriyor. 11 kilo E-3
tipi plastik
patlayıcı bunlardan biri. Diğerlerinin dökümü de şöyle: “Emek’in annesinin evinde yapılan aramada elde edilen
silah ve mühimmatın listesi şöyle:
11 kilogram C-3 tipi
plastik patlayıcı, 1 adet Kanas tipi dürbünlü
tüfek, 1 adet
Kalaşnikof otomatik tüfek, 1 adet
av tüfeği, M-16 mermileri, 10 adet MKE yapımı
savunma ve taarruz tipi
el bombası, 2 adet MKE yapımı olmayan el bombası,
gaz bombası, sis bombaları, 210’ar gramlık 12 TNT düzeneği, 6 adet yarımşar kiloluk TNT kalıbı, 1 adet 1.5 kilogramlık TNT kalıbı, 1 kilogramlık tahrip kalıbı,
naylon torbada ateşleme mühimmatı, 1 adet patlayıcılı
imha kiti, normal tipte
kapsül, infilak kapsülleri, patlayıcı düzenekleri hazırlamada kullanılan saniyeli fitiller ile infilak (patlamalı) fitilleri.” (Milliyet, 22 Temmuz 2008)
Bu bölümde Milliyet’in iki araştırmacısı, Fikret Emek’in, Ergenekon ağındaki ilişiklerini de yazıyor. Şimdi ne yapmalı bu bilgiyi? Gazetelerin tamamı, Dink
cinayetinde cinayet ihbarını önemsemediği için ifadesine başvurulan
Albay Öz’ün “hatırlamıyorum” sözlerini şaşkınlıkla karşılamış. Ne yapmalı bunu? İçinde emekli veya
muvazzaf bir
subay geçiyor diye, orduya saldırı gibi mi algılamalı?
Bence sonuna kadar “Temizlikçi” olmalı... Güçlü bir ordu, Türkiye’nin güvenliğini önemseyen herkesin ortak dileğidir. Orduyu, siyaseti
kontrolün aracı haline getirmek ise ona yapılacak en büyük kötülüktür. Halkla, siyaset arenasında buluşmayı beceremeyenler, ordu üzerinden ülkeyi kontrol hesabı yapıyorlarsa, buna karşı orduyu korumak da, sivil-asker herkesin ortak görevi olmalıdır.
Yasal zemini olan MGK’yı kullanması hepimizin hayrına! Son söz: Orduya saldırıya da hayır, onu “saldırı var” diye kışkırtmaya da hayır!