1895’ten itibaren
Osmanlı Devleti’nin her yanında askeri birlikler içinde ‘ihtilal’
örgütlerinin kurulduğuna dair anlatımlar vardır.
Örgütlerin birçoğu daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne (İTC) katıldı.
Merkezi
Selanik’te bulunan 3.
Ordu, 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren bu örgütlenmelerin en önemli odağı oldu.
Örgüte katılan
subay ve siviller
silah üzerine
yemin ediyor ve örgüt sırlarını dışa vurdukları takdirde öldürülmeyi göze alıyorlardı.
* * *
1907
Eylül’ünde
Paris’te yapılan ikinci kongresinde Jöntürk hareketi İttihat ve Terakki Komitesi adını aldı ve II.
Abdülhamit yönetimine karşı bir ihtilal örgütlenmesine karar verdi.
1908 Devrimi’ni Selanik’te bulunan İttihat ve Terakki Merkez Komitesi organize etti.
1908’den sonra Osmanlı siyasetinde ön plana çıkan İttihat ve Terakki liderlerinin hemen hepsi, başta
Talat, Enver,
Cemal, Cavit, Rahmi ve Şükrü Beyler olmak üzere, 1908 öncesinde Selanik’teki İTC örgütlenmesinde yer alan isimlerdi.
* * *
24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilanından sonra İTC doğrudan
iktidara gelmedi; Hüseyin
Hilmi Paşa, İbrahim Hakkı Paşa ve Sait Paşa gibi saygın kişiliklere kurdurulan hükümetleri dışarıdan
kontrol etmeyi
tercih etti.
Şubat 1909’da Osmanlı tarihinde ilk kez bir hükümet, mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü.
Cemiyetin 1908, 1909, 1910 ve 1911’deki ilk dört kongresi Selanik’te gizli olarak yapılmış ve Merkez Komite üyeleri kamuya açıklanmamıştı.
Gizli bir cemiyetin siyasi sorumluluk taşımadan sahip olduğu iktidar, 1909 başlarından itibaren sert eleştirilerle karşılaştı. ‘Rical-i gayb’ (görünmez kişiler) deyimi siyasi hiciv diline girdi.
* * *
Nisan 1909’da cemiyete
muhalif bir gazetecinin
Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı ‘31
Mart Vakası’ olarak bilinen
ayaklanmaya yol açtı.
Kimi iddialara göre de, tamamıyla düzmece olan bu ayaklanma Selanik’ten gelen ordu birlikleri tarafından bastırıldı.
Cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti. Şubat 1912’de yapılan ve ‘Sopalı Seçim’ olarak anılan
seçimi, hemen her yerde İTC adayları kazansa da 16 Temmuz 1912’de, Halaskár Zabitan grubu’nun muhtırası üzerine Sait Paşa başkanlığındaki İTC kabinesi
istifa etmek zorunda kaldı.
23 Ocak 1913’teki Babıali Baskını’nda o sırada binbaşı rütbesinde olan Enver öncülüğünde silahlı bir grubun Babıali’de toplantı halindeki hükümeti basıp, Harbiye Nazırını öldürüp sadrazamın kafasına silah dayayarak istifaya zorlaması ile İttihat ve Terakki iktidarı yeniden ele geçirdi.
* * *
İktidarı, askeri
darbe ile ele geçirdikten sonra da Cemiyet, kendi hükümetini kurmaktansa, saygın bir asker olan Mahmut Şevket Paşa’yı sadrazamlığa getirmeyi seçti. Ancak 11 Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın da bir suikasta
kurban gitmesi üzerine, Sait Halim Paşa sadrazamlığında bir diktatörlük yönetimi kuruldu.
Aralarında muhalif siyasi liderlerin bulunduğu 24 kişi Mahmut Şevket Paşa suikastıyla ilgili görülerek idama mahkûm edildi. (
Osmanlı Devleti’nde 1820’lerden bu yana
infaz edilen ilk siyasi idamlardır.) İTC yönetiminin muhalifleri arasında bulunan, çoğu yazar, gazeteci ve milletvekili olan 250 dolayında kişi
Sinop’a
sürgün edildi. Tüm muhalif gazeteler kapatıldı.
* * *
İTC, Osmanlı’yı Birinci Dünya savaşı’na soktu...
Savaşın ilk aylarında
Sarıkamış’ta, daha sonra Süveyş’te ve
Irak’ta uğranan ağır yenilgiler Başkumandan Enver Paşa’nın siyasi konumunu sarsamadıysa da, stratejik becerisine ilişkin kuşkular doğurdu.
Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükümeti 8
Ekim 1918’de istifa etti.
1
Kasım’da yapılan olağanüstü kongrede İTC kendini feshederek, Teceddüd Fırkası (Yenilenme Partisi) adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi. 2 Kasım’da İTC liderleri Enver, Talat, Cemal, Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım
yurt dışına kaçtılar.
Bu dönemde gerek
Türkiye’de gerek İtilaf Devletleri kamuoyunda yaygın olan inanca göre parti örgütü
tasfiye edilmemiş, daha sonra yeniden ortaya çıkmak üzere yeraltına çekilmişti.
* * *
Siyasetçisi ve medyasıyla ‘
Ergenekon Cephesinin’ darbecilik konusundaki azmine bir kez daha şahit olunca, bu vahim patolojinin nedenlerini araştırırken, yeniden İttihat ve Terakki cemiyeti’ne geri döndüm...
Çünkü bu kadar yüzsüzce darbe savunuculuğuna soyunmak ancak İTC mantığıyla olur.
Kim bu Ergenekon Cephesi?
Galiba dönemin değiştiğinden habersiz İttihat ve Terakki hortlakları...
Hortlayıp, canlanmaya çalışıyorlar ama galiba çok zor...
Onlar değişmese de, dünya ve Türkiye çok değişti çünkü.