Bu güzel
tren, herhalde güzel yurdumuzu dolaşıyor, herhalde istasyonlarda duruyor, herhalde
insan haklarının ne mühim bir şey olduğunu hatırlatıyor.
Berat hoca ‘
şaka gibi’ diye yazmış.
Hem de süper şaka.
Bu
gazete, vaktiyle,
Susurluk Komisyonu’na ifade vermeyi reddeden, dolayısıyla
JİTEM’le bağlantılı suç örgütlerini gizleme cihetine giden
Teoman Koman ve yandaşlarını, irade-i milliyeye karşı ‘gerekirse
silah bile’ kullanabilecek ‘laik önderler’ olarak alkışlamıştı.
Buradan yola çıkarak, neden bir ‘
darbe treni’ yahut ‘andıç treni’ yapmıyorlar?
Haa,
Türkiye’yi irtica belasından kurtaran laik önderlerden biri,
emekli olur olmaz
Cavit Çağlar’ın sonradan içi boşaltılan ‘Interbank’ına kapağı atmış, diğeri ‘Türkbank yolsuzluğu’nun
sanık isimlerinden
Korkmaz Yiğit’in danışmanlığına atanmıştı.
Bu süreci ‘aklama’ misyona koşulmuş ve kendisini ‘
kaptan’ olarak pazarlayan
arkadaş da
TÜSİAD’a üye yazılmıştı.
Gazeteciysen, gazeteciliğini bil.
TÜSİAD’a üye olmak da nereden çıktı?
Madem TÜSİAD’da kalma ısrarını sürdüreceksin, gazete köşelerini neden işgal ediyorsun?
Bu ‘insan hakları treni’ meselesini, bir de bu gazete marifetiyle teşhir edilmiş, mahremiyeti ayaklar altına alınmış, kamuoyu önünde
küçük düşürülmüş, canı yakılmış, düpedüz suç örgütlerine
hedef gösterilmiş ve hatta kurşunlanmış insanlara soralım.
Mesela,
Cengiz Çandar’la Mehmet Ali
Birand’a soralım.
Andıç haberinden sonra kurşunlanan
Akın Birdal’a soralım. ‘Testis haberi’nin mağduru hanım doktorlara soralım.
Medine Bircan’ın y
akınlarına soralım.
Eski bir olaydır ama hatırlatmakta yarar var:
Medine Bircan adlı 71 yaşındaki
hasta, böbrek rahatsızlığı nedeniyle
hastaneye müracaat ediyor. Diyaliz makinasına bağlanması gerekmektedir. Ama hastane yetkilileri, sağlık karnesindeki fotoğrafın ‘başörtülü’ olduğunu gerekçe göstererek, hastanın
tedavi talebine
cevap vermiyor. Ve tedavisi yapılmayan Medine Bircan bir süre sonra hayatını kaybediyor.
Olay, o sırada, medyanın küçük kesimine intikal etmiş,
tartışma haftalarca sürmüştü.
Tedavi, gerçekten de ‘başörtülü fotoğraf’ engeline takılmıştı ve yanlış hatırlamıyorsam, sorumlular hakkında inceleme de başlatılmıştı.
Sonuç ne oldu, hatırlamıyorum.
Peki, ‘insan hakları treni’yle gönüllerde taht kuran gazete ne yaptı dersiniz?
Ne yapacak, Medine Bircan haberlerini çürütmeye, ölüme sebebiyet veren sorumluları aklamaya koyuldu.
Bitirmeden önce bir de küçük ‘hikaye’ anlatayım:
Medyanın en büyük patronu, günün birinde, elindeki tapon gazetelerinden birini satışa çıkarıyor.
Bir inşaat büyüğü talip oluyor gazeteye. Anlaşıyorlar.
Medya büyüğü, inşaat büyüğünden 6 milyon dolar kaparo alıyor. Sonra iş bozuluyor. Medya büyüğü kaparoyu iade etmeye yanaşmıyor. ‘Hiç değilse 1 milyon doların üzerine yatayım’ diyor.
Damadını görevlendiriyor.
Damat telefonla adamlarına şu talimatı veriyor: ‘İnşaat büyüğüne, reklam almış gibi 1 milyon dolarlık sahte
fatura yazın, para bizde kalsın.
Çamur yapcaz yani, tamam mı?’
İşte böyle...