Kibar tabirle "dinci olmayan bir kısım basın"ın yöneticileri, meseleyi ancak Alfabe kitaplarında görülebilen basit bir dikotomiye ircâ etmekle, mesleki kariyerlerinin en berbat işlerini çıkarıyorlar; nedir o: "Dinciler devleti ele geçirmek istiyor, masum yurtseverlere, itibarlı aydınlanma önderlerine polis baskısı ve katakullisi ile çamur atılıyor, hani nerede bu
iddianame.
Uyduruktan bir
dava icad ediliyor vesaire, vesaire..."
Öyle olmadığını bal gibi biliyorlar ama, işin esasına bakılırsa söyleyecek başka sözlerinin kalmadığı da aşikar. Bir nevi "sünnetçinin vitrini" durumu. Sünnetçi, dükkânın vitrinine çalar saat koyuyor. "Ne mânâ" diyenlere, "ne koyacaktım ki?" cevabını veriyor. Ne yani, başka ne söyleyecekler ki;
darbe haberleri çarşaf çarşaf, sütun sütun, sayfa sayfa bir şekilde kamuoyunun malumat dairesine giriyor. Ayrıntılı, mantıklı, yaşananlarla karşılaştırıldığında "cuk oturan" türde haberler. Bu kadar ustalıklı uydurma haber inşa edilebilir mi; mantık ve illiyet bağları zayıflatılmadan bu derece girift
komplo haberleri tezgâhlanabilir mi? Teorik açıdan imkânsız değil fakat iki basit atasözü, yazılıp çizilenlerin gerçek olabileceğini ihtar etmekte: "Ateş olmayan yerden
duman çıkmaz" bir, "Görünen köy
kılavuz istemez" iki. Köy görünüyor, duman tütüyor...
"Atatürk'ü çok sevdiğim için başıma bunlar geliyor" diyen zanlının ifadesi, o çok ciddi darbe eylemine inanmak istemeyenleri ikna edebilir ama
darbeciler de kabul etmeliler ki bu ülkede Atatürk'ü sevmek, hatırasına saygı duymak, yaptığı işlerin kritik değerini teslim etmek, sadece darbe gerekçesiyle gözaltına alınan o birkaç kişinin inhisarında olamaz. Atatürk'ün hatırasına saygı duyanlar ve kurduğu
Cumhuriyet'e samimiyetle gönül ve
destek verenler kesinlikle darbeci takımından çok daha fazladır. Cumhuriyet'i bunca melanete rağmen ayakta tutanlar da işte o samimi insanlar; devlete, cumhuriyet fikrine, demokrasiye, temel haklara ve hukuka gerçekten bağlı, sıradan insanlar.
Sırf
CHP Genel Başkanı Sayın
Baykal'ın su son üç-beş gün içinde söylediklerine bakarak bile "
Ergenekon diye bir şey yoktur, bunlar palavradır" ağzıyla konuşanların vahim bir moral bozukluğu geçirdikleri bellidir. Baykal, gözaltıların duyulduğu gün yaptığı grup toplantısından beri zihni kimyasını bir türlü düzeltemedi. Samimi CHP'lilere bile azap çektiren, tutarsız, eksensiz, garip bir tavır içinde. Bunu yazarken hiç de sevinç duymuyorum ama fikrimi söylemeden geçmeyeceğim: Baykal'ın önderliğindeki CHP, bana, mukadder akıbetlerine erişmek için
yaşlı fillerin yaptığı o dramatik ve esoterik yürüyüşü hatırlatıyor. Denildiğine göre yaşlı filler, vadeleri yaklaşınca sürüden ayrılıp tamamen içgüdülerinin idaresinde fil mezarlığına giderler, orada yüzlerce fil iskeletinin bulunduğu mekânda akıbetlerini beklerlermiş. Sebebi bilinmiyor; bilemediğimiz sayısız meçhulden biri de bu.
CHP'nin kimyası kendini helâk ediyor; siyasi ömrüne bakın: Ne doğru dürüst devletçilik, ne de solculuk yapabilmiş bir partidir CHP. Sol siyasetin bir türlü denge içinde gelişip serpilememesinin baş sebebidir kendileri; devletçiliğe gelince o ayrı bir fasıl. Devletçilik sadece iktisadi bir tercihten ibaret sayılmamalı; işin içinde "devlet şuuru" inşa etmek gibi bir fonksiyon daha var ve CHP bu fonksiyonunu, bütün darbelerin anası 27
Mayıs kazanının altına güle oynaya ateş taşıdığı günden beri, "antidemokratik düşünce şekilleri" ile mercimeği fırına vererek sistematik bir ahenkle aldatmakta. Cumhuriyeti kuran parti bu hallere mi gelmeliydi?
...
Haa, unutmadan hatırlatayım, o garip
İzmir nutkunu yaptığı gün, CHP liderinin başına geçirerek basına poz verdiği oyalı zeybek fesi, inkılap
kanunlarına ve halen yürürlükte bulunan "Şapka iktisâ'ı hakkındaki kanun"a aykırıdır fakat hayrettir yakışmış; ben zaten hep derim ki...