Özellikle çok önemli konuşmaların öncesinde ses veriyor. 'Sözlerinize dikkat edin ve bir faktör olarak sakın beni unutmayın' der gibi.
Boşluğa konuşmuyor, açıklamaları salt kamuoyunu bilgilendirmek için de değil. Mesajları doğrudan adrese teslim. Sözlerinin dozunu çok iyi ayarlıyor, ne bir fazla ne bir eksik.
İçerik ve üslubu dengeli. Her kelimeyi özenle seçtiği belli. Üslubu çok keskin ve incitici değil. İnce bir strateji ürünü. Kurmay zekâ böyle bir şey olsa gerek. Basit ve yalın cümlelere olağanüstü anlamlar yüklemesini biliyor. Anlamışsınızdır, eski Genel
kurmay Başkanı
Hilmi Özkök'ten söz ediyorum. Başkent'te havanın bozduğu hassas bir günde 'Demokrat bir insanım bu suç mu? Ben demokrat bir kişiyim bununla iftihar ediyorum.' şeklindeki sözlerini hayatım boyunca unutamam. Özkök Paşa bugünlerde yine gündemde. Dün Ankara'daydı,
Çankaya Köşkü'ne çıktı ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le uzun bir görüşme yaptı. Tam iki buçuk saat... Görevi sırasında canını çok sıkan
emekli Orgeneral Şener
Eruygur gibi komutanlar
darbe planlamaktan cezaevindeyken Çankaya'dan fotoğraf ve görüntü vermesi stratejik bir
mesaj değil. Nazire yapmıyor yani. Görüşme talebi Özkök'ten gelmedi çünkü. Davetin sahibi Cumhurbaşkanı... 'Gül, Özkök'le görüşme gereğini neden duydu?' sorusunun cevabı belli. Özkök Paşa bir hafta önce Milliyet'ten Fikret Bila'ya 'Resmi bir aktör, daha geç olmadan ortaya çıkıp ortalığa çekidüzen verecek bir hareketi halkı da arkasına alarak gerçekleştirmelidir.' çağrısı yaptı.
Bu sözlerin muhatabı Cumhurbaşkanı Gül'dü. Hakkını teslim etmek lazım, Cumhurbaşkanı Gül, selefi Sezer gibi gelişmeleri uzaktan sessizce izlemiyor, Anayasa'nın öngördüğü '
hakem' görevini yerine getirmeye çalışıyor. Bu amaçla kamuoyuna açıklanmayan görüşmeler yaptığını bizzat kendisi söyledi. Söz konusu görüşmelerin hangi çevreler olduğunu az çok tahmin edebiliyoruz. Son birkaç ay içinde medyaya açık yaptığı görüşmeler de fonksiyoneldi.
AK Parti'yi
kapatma davasına isminin girmiş olması, kabul etmek lazım ki hareket alanını büyük ölçüde sınırlıyor, yoksa çok daha ileri adımlar atardı. Gül, Özkök'le iki buçuk saat boyunca ne konuştu? Çerçevesini tahmin etmek zor değil. Özkök Paşa'nın çağrısında karşılığını bulan 'ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan çıkışın yolları' masaya yatırılmış olmalı. Birisi siyasetten, diğeri askerî cenahtan gelen iki akil adamın zirvesinden
Türkiye adına olumlu sonuçların çıkacağına inancım tam.
Ergenekon soruşturmasında Özkök Paşa'nın mesajlarının yargı sürecinin yönünü
tayin edeceğine kuşku yok. İçinden iki darbe geçen eski
Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlükleri gerçek mi, yoksa uydurma mı? Bunu en iyi bilecek durumda olanların başında Özkök geliyor. Çünkü demokratik duruşuyla darbenin hedefi durumunda... İki gün önce, daha önce söylediği 'Ne teyit ederim, ne tekzip ederim' sözünü tekrarlama gereği duydu. Bu cümle de onun zarif üslubunu yansıtıyor. Yalanlamaması doğrulama anlamına geliyor. Söylediklerinden
tanık olarak bilgi vermeye de sıcak baktığını anlıyoruz. Dün görüşme sonrası 'Ben kasaptaki ete soğan doğramam. Büyüklerimden öyle duydum. Günü gelir, konu olursa o zaman b
akılır.' dedi. Bu açıklaması da tanıklığa yeşil ışık yaktığı şeklinde okunabilir.
Son olarak konu Özkök Paşa'dan açılmışken dün Aktüel Dergisi'nde yer alan bir haber dikkat
çekiciydi. Malum, iflah olmaz darbe heveslisi dönemin Jandarma Komutanı
Şener Eruygur'un, komutanı durumundaki Özkök'ün telefonlarını dinlettiği ortaya çıkmıştı. Aktüel'in haberine göre Özkök de boş durmamış, bir gün Eruygur'u makamına çağırarak 'darbe toplantılarını sesli ve görüntülü olarak en ince ayrıntısına kadar' seyrettirmiş. Meğer darbe projelerinin akim kalmasının nedeni varmış. Bütün bunlar Özkök Paşa faktörünün
ihmal edilmemesi gerektiğini göstermiyor mu?