-Ama efendim.
-Kızım yaz dedim ya. Bizim milli
takım, alenen
laiklik karşıtı eylemlerin odağı oldu.
Televizyon haberlerinden, internetteki yazılardan, statlardaki tezahüratlardan, verilen demeçlerden görülmüştür ki laiklik başka bir sahadan
tehlike altına sokulmuştur.
-Ama Sabit amca.
-Konuşma kızım, yaz. Önce bu
Arda denen çocuk, "şükredeceğiz" diyor.
Hakan Şükür mü yetiştirmiş bunu? "Bu gece şükretme gecemiz.
Allah'a şükredeceğiz" diyor. "Çok
şükür bir ilki başardık" diyor. Bir laf ediyor, üç tane şükür kelimesi kullanıyor. Tabii bilerek yapıyor. Neden laik
yaşam tarzını benimseyip, "vur patlasın, çal oynasın eğleneceğiz" demiyor? Bu çocuk resmen odak. Değilse bile odağın dibinde. Ben biliyorum o kimin dizinin dibinde ama onu yazma.
-Sabit amca bir dakika dinler misin?
-Kızım sözümü kesme, yaz.
Semih Şentürk, o çocuk da aynı yolun yolcusu. Zaten annesinin başı da kapalıymış. Milli takım kamusal alan değil mi? Neden annelerinin başı kapalı olanlar
milli takıma alınıyor? Bu işlerde andıç mandıç yok mu? Memleket yolgeçen hanı mı? Neymiş, yarı finale yükselmek bir mucizeymiş. Mucize ne demek ulan? Pozitivist düşüncede mucize var mı? Ağzımı bozdurmayın bana. "Emre abi topa çıktı, ben de Allah'ın verdiği tüm gücümle vurdum, o gol Allah'ın bir lütfu oldu." diyor. Mesaj verecek ya. Allah'ın verdiği güç diyor. Lütuf diyor. Öyle mi demesi lazım. "Her gün üç öğün kuru
üzüm,
incir,
kayısı, üstüne de menemen yiyiyorum" desene... "Lütufla alakası yok, kuru bir tesadüftü" desene... "Biz gazı, maneviyattan değil, milli yemeğimiz kuru fasulyeden alıyoruz" desene... O
Tuncay Şanlı yok mu o Tuncay. O da son dakikada kaleye geçince ellerini havaya kaldırdı dua etti. O
Nihat Kahveci mi, lokantacı mı bir çocuk var. Bırakmış kahveyi gelmiş oynuyor, o da konuşmuş. "Bize televizyonları başında enerjilerini veren, dualarını eksik etmeyen herkese teşekkür ediyoruz" diye konuşmuş.
Gökhan Zan da öyle. O da zan altında. "Halkımız bizden dualarını esirgemesin." demiş. Yaz kızım,
atlama bunları. Herkes gördü, inkâr edemezler. Biliyorum ben yapacağımı. Fitil fitil burunlarından getirmezsem, 367 gün süründürmezsem, bana da esas duruşta Sabit demesinler.
-Sabit amca 365 gün. Beni konuşturmuyorsun ama. Dinler misin?
-Kızım bugüne kadar 365'ti. Onu da halledeceğiz 367 gün kulağa daha hoş geliyor. Yılı iki gün uzatsak
kıyamet mi kopar, demokrasiye mi aykırı? Sen yaz şimdi, yoksa fikri bütünlüğümü bozacaksın. Akşam da zaten bizimkilerle yemekte buluşacağız. Konuşacağız bunların hepsini. Sen yazmana bak. Bunların yurtdışında da destekçileri var.
Bosna Hersek'te bazı camilerde
Boşnak imamlar cuma hutbesinde
Türkiye lehine cemaatten dua istemişler. Tabii cemaat de boş durur mu, etmişlerdir dualarını. Edin edin.. sıra size de gelecek. Ya şu
Yunan basınına ne demeli. Sportday gazetesi "Allah onlarla beraber" başlığını kullanmış. Hadi Yunan düşmanımız, işi bizi karıştırmak. Ama Macar basınına ne oluyor? Macaristan'ın günlük tek
spor gazetesi Nemzetisport ikinci ve üçüncü sayfada attığı
manşette "Allah her zaman onlara
yardım ediyor'' demiş. Mahu gazetesi, "Allah ebedi'' diye manşet atmış. Laiklik dört bir koldan saldırı altında. İçerden dışarıdan Cumhuriyetin kazanımları tehdit altında. Yok öyle yağma. Biz daha ölmedik... Biz çıktık bir kere sahaya. "Dürmeye.. dürmeye geldik..."
-Sabit amca dayanamayacağım ama. Burası
mahkeme salonu değil. Ben sizin eve temizliğe gelen biriyim. İkide bir niye yaz deyip duruyorsun?
- Yazma o zaman, bari şunu aklında tut: Ergenekon'dan geliyoruz, bize statüko zaptiyeleri derler.. Sokakta bulmadık bu vatanı, hiç sevmeyiz söğüt altında yatanı...