Fatih
Terim’e rağmen desteklediğim ve başarılarından gurur duyduğum milli takımımızın estirdiği
futbol fırtınası esnasında objektiflere takılan veya
gazete sütunlarına hapsolan önemli detaylar vardı.
Mesela,
Semih Şentürk gol sevincini kelimelere dökerken ‘
Allah’ın verdiği tüm gücümle topa vurdum’ dedi. Gerçi,
Hürriyet başta olmak üzere bazı gazeteler ‘Allah’ ifadesini habere yansıtmadılar ama olsun. Belki Semih’in hayrınadır. Yarın bir gün hakkında
dava açılırsa google’dan bu gazete haberleri çıkar savcıların karşısına. Uyarayım,
Youtube’a başvurulursa işi zorlaşabilir.
Arda ne diyordu, Çek maçından sonra: ‘Şimdi Allah’a şükretme zamanı.’ Aynı
tehlike Arda için de geçerli.
Fatih Terim’e SMS ile
mesaj gönderen Deniz
Baykal’ın aksine Baş
bakan Erdoğan’ın soyunma odasına inerek ‘Bu alın teri öpülür’ coşkusuyla
kaleci Rüştü Rençber’i terli yanaklarından öpmesi milli heyecanın tezahürüdür.
Milli maçın düşündürdükleri
Aynı şekilde
Genelkurmay Başkanı
Büyükanıt’ın
Futbol Federasyonu Başkanı
Hasan Doğan’ı
Hırvatistan maçı öncesi arayarak, ‘Gazilerle beraber milli formamı giydim, maçı izleyeceğim’ demesi, aynı tutkudur, sevgidir, coşkudur.
Yeşil sahalardaki bu başarı bizlere ihtiyaç duyduğumuz ama birkaç yıldır derin dondurucuya koyduğumuz ‘milli birlik ve beraberlik’ hasletini hatırlattı. Ne de çok ihtiyacımız varmış ona. Aynı 90 dakikaya
kalp atışlarımızı ayarlarken birlikte zıplamak, birlikte bağırmak, birlikte konuşmak, koşmak, yürümek...
Toprak parçasını vatan yapan değer de bu değil midir? Sevincimizi, kederimizi, öfkemizi, acımızı hülasa tüm duyguları birlikte yaşamak ve paylaşmak...
Hakkari’de ocaklara ateş düştüğünde
Edirne’deki vatandaşımızın bağrı yanıyorsa,
Muğla’da deprem olduğunda
Samsun’daki insanımız ağıt yakıyorsa,
Batman’da petrol bulunduğunda
Antalya’daki yurttaşımız sevince boğuluyorsa,
Viyana’dan gelen fetih haberi karşısında tüm
Türkiye ayağa kalkıyorsa, bu milleti kimse bölemez, başka mecralara sürükleyemez.
Cuntacılar jilet atıyor
Ne var ki; Milletin bu kutsal değerleriyle oynayan,
inanç ve etnik gruplar arasına nifak sokan, farklılıkları zenginlik değil bölücülük olarak gören, milliyetçiliği rekabetçi ve sosyolojik bütünlük olarak değil kafatasçılık olarak gören, aynı düşünce elbisesine girmeyen herkesi
hain ilan eden bir zümre var Türkiye’de.
Onlar Türkiye’nin ayak bağıdır, milletin asıl düşmanlarıdır. Samimi olanları tenzih ederek söylüyorum, ‘bölücülük’ veya ‘irtica’ ambalajına sardıkları tehdidi kendileri yaratıp kendileri oynuyorlar. Ve maalesef, bu kesim TSK içindeki bazı unsurlardan ideolojik, istihbari ve operasyonel güç alıyorlar.
Taraf Gazetesi’nin açığa çıkardığı ‘toplumu yeniden
yapılandırma’ projesiyle ilgili Genelkurmay’ın açıklaması da kanımca TSK içinde bu unsurların varlığını teyit anlamına gelecek ifadelerle dolu. Nitekim, 27
Nisan Bildirisi’nden sonra da benzer kaygılar gündeme gelmiş, bildirinin kaleme alınması ve yayınlanmasında bazı unsurların Büyükanıt’ı güç durumda bıraktığı iddia edilmişti.
Sayın Paşam önce çuvaldız
Bu durum, başta TSK’ni yıpratıyor ama en büyük zararı Türkiye’ye veriyor. Türkiye’nin
birleşme yerlerine jilet atılmaktadır.
‘Dünyada bu kadar saldırıya uğrayan başka bir silahlı kuvvetler var mı?’ diye soran Büyükanıt, şekil bakımdan haklıdır ama esas itibariyle buna katılmam mümkün değil. Çünkü o zaman şunu sorarlar: Dünyada (muz cumhuriyetleri hariç) başbakan- bakan asan, 10 yılda bir
darbe yapan,
yönetime el koyamayınca tankları yürüterek
demokrasiye balans ayarı gerçekleştiren, Genelkurmay karargahında milletvekili borsası kuran, başbakana alenen küfreden, siyasete-
yargıya müdahale eden, toplumu biçimlendirme projesi geliştiren ve herkesi fişleyen başka bir silahlı kuvvetler var mı?
Kusura bakmayın Sayın Paşam. İğneyi başkasına batırırken çuvaldızı kendimize batırmazsak kimse bizi samimi bulmaz. O nedenle ‘yıpratma’ iddiasını bir bahaneye dönüştürmeksizin sepetteki
çürük elmaları atarsak bütünü koruyabilir ve ‘saldırı’ diye tanımladığınız hak-hukuk mücadelesinden alnınızın akıyla çıkarız.
Ayrıca, siyasetçilerin açmaza düştüklerinde başvurduğu ‘Bakın o gazeteye, kim finanse ediyor’ kolaycılığı da kurtarmaz.
Dörtlü anti-cunta zirvesi
O açıdan ağustostaki Yüksek Askeri
Şura, tarihi niteliktedir. Cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı, gerekirse kara kuvvetleri komutanı şuradan önce bir araya gelmeli ve TSK içindeki cuntacı artıkları temizleme konusunda ortak irade geliştirmelidir.
Taraf’ın yayınladığı bu son plan,
27 Nisan Bildirisi ve
Ergenekon soruşturması gibi güneşin kaybolmaya başladığı anlarda gölgeleri büyüyenleri herkes biliyor; Gül de, Erdoğan da, Büyükanıt da, Başbuğ da...
Artık herkes gölge oyunundan vazgeçsin. Türkiye’yi kaosa sürüklemek ve kardeşi kardeşe kırdırmak isteyen cuntacılara karşı iş birliği yapsın. Daha şeffaf bir yönetim, daha güçlü bir demokrasi ve daha saygın bir TSK için buna ihtiyacımız var.
Fatih Terim ‘Mucizeler zaman alır’ demişti ya biz katlanırız, yeter ki mucizeyi gerçekleştirin...