Resmen, "
darbe olur mu olmaz mı, olursa şöyle mi böyle mi sonuç verir?" konulu açık oturumlar düzenleniyor. Sadece unvanlı, statülü ciddi sıfatlar taşıyan insanların milyonlara hitap eden bir programda bunları konuşuyor olması bile, anormal bir durumdur. Bin bir çeşit yönüyle anormaldir. Darbe, suç kavramıyla ilgili bir realitedir. "Acaba darbe suçu işlenecek mi işlenmeyecek mi?"nin müzakeresi nasıl hal? Soyut bir ihtimal değil ki bu. Darbeleri kimler yapar, kime karşı yapar; bellidir. Bir tek fert için bile olsa, abaca Mehmet Efendi kardeşini öldürecek mi, gelin şunu kahvehanede topluca bir konuşalım denilebilir mi? Örneklerken abese düştüğünün farkındayım ama, sahiden çok tuhaf bir toplumsal hal içindeyiz.
Bu tuhaflıkta, darbeleri ahval-i adiyeden sayan bir umursamazlık, bir kanıksamışlık yok mu? 1950'den beri siyasî şuurum uyanıktır, ben böyle bir hal hatırlamıyorum. Şimdi bir
zihin jimnastiği,
komplo teorisi üretme oyunculuğu çıktı. Her şey serbest! Sesli düşünüyoruz. Bu, düşünce açıklamak bile değil. Sesli ve görüntülü egzersizlerle düşünmeye, düşünce üretmeye çalışıyoruz! Söz'ün, kelam'ın ne olduğunu mu unuttuk yoksa? Yazılan ve konuşulan her söz, bir anlam ve
eylem gerçekliğinin potasına gider, oranın birikimine karışır. Hiçbir söz sıfırlanarak uçup gitmez. Her söz bir nispette, ama bir damla ama bir zerre, bir eylem yansımasına dönüşür. Oradaki dönüşüm, açık bir sebep-sonuç ilişkisi halinde gözlemlenmeyebilir, ama bal gibi de varlığını hissettirir ve yaşatır.
Pekâlâ,
demokrasinin değerleri, aksamasının kaybettirecekleri, seviyeli izahlarla bir üslup disiplini içinde anlatılabilir, konuşulabilir. Çok da faydalı ve etkili olur. Niçin "
evet mi hayır mı, olur mu olmaz mı?" tarzındaki haşlak magazin muhabbetçiliğine kayıyoruz ki.
Eleştiri'de tanımlı suç isnadı olamaz; çünkü ispatlanamamış suç iddiası,
iftira suçuna dönüşür; düşünceyi değil hukuku ilgilendirir. Birinin suç işlediği veya işleyeceği nasıl iddia olunamazsa, onun öngörülmesi var sayılması da bir oyun konusu gibi kullanılamaz. Bunların hepsi, hukukta karşılığı olan, tanımlı özellikli hususlardır. Siz apartmanınızın
yöneticisi hakkında, bir toplantıda, "arkadaşlar, yöneticimiz
hırsızlık yaparsa..." diye fasıl açabilir misiniz? Kıyamet kopar. Peki böyle bir
gündem konusu açtınız diyelim. Herkes gülüşerek bir şeyler söyledi, yönetici de hiç kızmadı, bir muhabbettir gitti! Siz normal sayılabilir misiniz?
Farkında olmadan anormalleşiyoruz. 12 Eylül'den sonra kendi kendime bir karar almıştım; her gün demokrasinin faziletlerini yazacaktım. Ne kazandıysak demokrasiyle kazandık, gibi... Öyle de yapmıştım. Demokrasi yoktu ama, övgüsü sevgisi önemli değeri canlı durmalıydı. Şöyle bir fantezi üretelim: Birisi, yetkisini aşarak bir demeç vermiş olsun. Bu demece bütün medya hiç önem atfetmeden
küçük bir habermiş gibi karşılasa ne olur? En iyi
cevap olur, en iyi cevap! Tecahül-ü arifane diye bir şey vardır ve vakarın
ikiz kardeşidir.
Türkiye'de demokrasi, belli bir gelişmişlik derecesiyle var; onun gelişme süreci de devam edecek. Buna sahiden inanıyorum. Şimdi seçime çağrılsa millet yine koşarak gider; "Seçiyoruz da ne oluyor?" demez.
Menderes asıldı, bir ay sonra millet
sandık başındaydı. Kimse hafife almasın, kolay bir tavır değil bu. Menderes'e ağlıyor, kürsüdeki hiç tanımadığı kişiyi dinliyordu vazife yapar gibi. Ragıp Gümüşpala adında bir
emekli askeri.
Aydınlar daha ciddi olmalı. Daha etkili, ama daha itidalli olmalı. Daha cesur daha atak değil; daha ağırlıklı, daha dolu olmalı. Özellikle de medyatik aydınlar...
Öyle bir devirdeyiz ki, hiçbir haber çok çarpıcı çok ilginç değil. Onları vatandaş binbir kanaldan duyuyor zaten. Şimdi en acil ihtiyaç beklentisi bir normalleşme hamlesinin dolgun ve olgun mesajlarıdır.