Bütün bu laikçi babalanmalar,
Ankara'daki egemenliğini kaybetmiş bulunan Atlantik'in Öte Yanı'ndan destekli Statüko hesabına yapılan meydan okumalardır.
Eski Statüko kurumları,
laiklik kisvesi altında “güç gösterisi” yapıyorlar; ancak bu hareket çekmeler hiç kimseyi yanıltmasın…
Yargıtay,
Danıştay veya ÜAK'ın rektörlerini sahneye sürenler yani “perdenin arkasında son numaralarını sahneye koyan” Kaybedenler Takımı'nın “Türkiye'nin Yeni Gidişatı”nı tersine çevirme şansları kalmadı…
O “iyi saatte olsunlar” cenahı, gizli
iktidar gücünü kaybetmiş olduklarından dolayı çok arzu etseler de eskisi gibi
darbe yapamıyorlar!
“Ankara'daki
Washington” Yapılanması, bir nevi “Gizli Baronlar Konseyi” yok artık…
* * *
“Y-Muhtıra, D-Muhtıra, R-Muhtıra” vesaire bütün bu “güç gösterileri”nin hepsi aslında Statüko Kalıntıları'nın tükenmiş, yenilmiş, bitmiş olduklarının, fevkalade sıkıntı yaşadıklarının göstergesidir.
Geçen yıl “367 Hurafesi” ve 27
Nisan “Sanal” Muhtırası ile Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasını engelleyemediler…
Devlet'in Millet'le barışma yoluna girmesi, “Eski Statüko'nun Bütün Adamları”nı çılgına çevirdi:
Mücadeleleri Bu Millet'e karşıdır…
Ülkeyi Millet'in yönetmesini hazmedemiyorlar.
Yargıtay Başkanlar Kurulu, “AKP hükümeti, bağımsız olmamızı hazmedemiyor” diye açıklama yaptı, ya…
Asıl ve de yaman soru şudur:
“Statüko”nun hesabına çalışanlar nasıl bağımsız olabilirler ki?
* * *
Hükümete her fırsatta meydan okuyan,
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını etkilemeye çalışan Eski Statüko yapıları Yargıtay, Danıştay, ÜAK vs. şimdiye kadar neden hiç Darbeci
Ergenekon çetesine karşı tek kelime dahi etmedi?
Danıştay-Ergenekon bağlantısı yüzde yüz netleşmişken, onlarca kesin kanıta rağmen; Ankara 11. Ağır
Ceza Mahkemesi neden böyle bir bağlantının olmadığına hükmetti?
Sarıkız ve
Ayışığı darbe yapılanmaları deşifre edildiği
Halde, Yargı neden sessiz kalmayı sürdürüyor, dersiniz?
Yargıtay,
Şemdinli Olayı'nda kimin yanındaydı?
Bu soruların bildik cevapları fevkalade manidardır!
Yargıtay'ın, Danıştay'ın, ÜAK'ın dertlerinin laiklik olmadığı açıktır; rejim
tehlikesi paravanı altında Türkiye'yi germeye devam ediyorlar…
Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar hiçbir şansları yok!
* * *
Sabih Kanadoğlu, Şener
Eruygur,
Vural Savaş,
Mümtaz Soysal yani “Mahşerin Dört Atlısı” AKP'ye karşı başlatılan yargı sürecinin bir nevi fitilini ateşleyen konuşmalar yapmışlardı…
18 Şubat'taki o panelde eski
tüfek cuntacı Mümtaz Soysal “Yargı üzerinden taarruza geçilmelidir” diyerek şöyle konuşmuştu:
“Büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız, seferberlik başlatılmalıdır. Bunlarla vuruşacağız ve kazanacağız!”
Bakınız, “savaş jargonu” kullanan Soysal'ın “rejim tehlikesi” dediği hadise, gerçekte “Washington'ın Ankara'yı kaybetmiş olması”dır!
Dostu Eruygur Paşa, 2003-04 sezonunda Sarıkız ve Ayışığı kod adlı darbe girişimleri ile gidişatı geri çevirememişti…
“Darbeci” Soysal istediği kadar “Kazanacağız” desin:
“Statüko'nun Kalıntıları” kaybetmeye mahkum!