1915 ile ilgili aklıma takılan bir soruya
cevap arıyordum. Elimdeki ansiklopediden ‘
Ermenistan’ maddesine dalıp gitmişim...
16. yüzyılın başından itibaren Ermeniler bir kez daha birbirine düşman iki ülkenin,
Osmanlı Devleti ile
İran’ın çekişme alanında kaldılar ve bu durum 17. yüzyıl boyunca da sürdü. Bu dönemde Ermeniler,
Avrupa ile Doğu arasındaki ticarette önemli rol oynadılar.
Osmanlı Devleti içindeki Ermeniler arasından çok sayıda tüccar, zanaatçı ve özellikle Tanzimat’tan sonra memur yetişti.
Yunan başkaldırmasından sonra Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarından ötürü ‘millet-i sadıka’ olarak bilinen Ermenilerin birçoğu kendi dillerinden çok
Türkçe konuşmaktaydı.’
***
Tam o sırada, televizyondan içeri
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan dalıverdi.
Güngören ilçe kongresinde konuşuyordu:
‘Bir taraftan bana iyi niyet elçileri göndereceksin, ‘görüşelim, barışalım’ diyeceksin, ondan sonra da her türlü iftiralarını gazetelerinde televizyonlarında şahsıma, aileme ve partime yapacaksın. Kusura bakma!
Ondan sonra da ‘Tayyip Erdoğan çok sinirli, asabi’ diyeceksin. Bu kervan yolda aynı kararlılıkla yürür.
Açık ve net bir şekilde söylüyorum;
AK Parti bundan önceki alışılmış siyasi partilerden değildir. Tayyip Erdoğan da o alışılmış başbakanlardan biri değil. Onlar
Aydın Doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler, ama Tayyip Erdoğan’ı bu pazarlığa oturtamadığın için bu çılgınlıkları yapıyorsun. Şu ana kadar olan bütün kampanyalarının arkasında yatan gerçek budur.
Açık söylüyorum şimdi;
Hilton’dur. Hilton Oteli’nde istediği plan tadilatlarını bana ve belediye başkanıma yaptıramadığı için bu adımları atmaktadır. Bizzat bana bunu
teklif etmiştir, bizzat belediye başkanıma bunu teklif etmiştir. İstediğini alamadığı için de bu kampanyaları sürdürmektedir.
Sadece bu değil, daha önce desteklediği gazeteleri hangi metod ile destekliyor? Onları da duyacaksınız. Ve onda sonra o gazeteler ileride nasıl kendisine tetikçilik yapıyor? Onları da duyacaksınız. Bundan sonra artık ‘saygılı götürelim, gizli götürelim’ yok. Her şeyi açık bir şekilde millete duyuracağız.’
Kulaklarıma inanamadım.
Özellikle, Turgut
Özal ve sonrasında onca siyasal
iktidar-medya kavgası görmüş biri olarak, bir başbakanın bu kadar açık, isim vererek, kendi partisinin ilçe kongresinde bu tonda bir salvosuna ilk kez şahit oluyordum.
***
Cumhurbaşkanı henüz
Ermenistan’a varmamış...
Maç daha başlamamıştı.
Başbakan’ı dinleyince, Ermenistan ile ilgili sorum, gündemdeki ağırlığını kaybeder gibi oldu.
Yeniden ansiklopediye dönmeye çalıştım:
‘
Rusya’nın 19. yüzyıl başlarında Kafkaslar’a doğru genişlemesi ve Avrupa’da aydınlanma düşüncesinin yayılması, Ermeni kültürünün yeniden canlanmasına ve yabancıların Osmanlı yönetimi altındaki Ermenilerin durumuyla ilgilenmelerine yol açtı.
Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78) ve Ayastefanos (
Yeşilköy) Antlaşmasından (3
Mart 1878) sonra konu ‘Ermeni Sorunu’na dönüştü.
1880’lerin sonlarında, özellikle
doğu vilayetlerindeki Ermeniler arasında, Rusya’nın da desteğiyle, milliyetçilik akımı güçlenmeye başladı.
Dönemin padişahı II.
Abdülhamid bütün ayrılıkçı hareketleri bastırmakta kararlıydı. Bu amaçla, yöredeki aşiretlerin Ermenilere karşı duyduğu düşmanlık ve kızgınlıktan yararlandı. Bu aşiretlerin eylemleri ve
vergilerdeki yüksek artış, Ermeni radikallere başkaldırı için iki gerekçe vermiş oldu. Sasun’daki Ermeniler vergi ödemeyi reddederek ayaklandılar ama
ayaklanma yerel aşiretlerden oluşturulan
Hamidiye Alayları’nın
yardımıyla bastırıldı (1894). Çatışmalarda iki taraftan da çok sayıda insan öldü, köyler yakıldı.
Avrupalı güçlerin davalarına ilgi göstermesini sağlamak amacıyla, Rusya’dan gelen bir grup Ermeni
eylemci iki yıl sonra
İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı işgal etti.
Ama Rus elçiliğinin müdahalesiyle, tedhişçiler eylemlerine son vererek cezalandırılmadan Rusya’ya döndüler. I. Dünya Savaşı sırasında
Kafkasya’daki Ermeniler, Osmanlılara karşı Rus ordusuna yardım etmek üzere
gönüllü taburları kurdular.
1915’in başlarında Osmanlı hatlarının gerisindeki Ermenilerden de asker toplayarak yöredeki
Müslüman nüfusa karşı eylemlere giriştiler. Osmanlı hükümeti cephe gerisindeki bu tehlikeyi önlemek ve düzeni yeniden kurmak için, Ermeni nüfusun Rus Cephesi’nden
Suriye ve
Filistin’e gönderilmesini emretti. Ermenilerin soykırım iddialarına yol açan bu zorunlu göç sırasında ölen Ermenilerin sayısı bugün de süren bir
tartışma konusudur.’
***
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün
Erivan’ı ziyareti bir milat...
Ancak, Başbakan’ın Güngören konuşması da bir milat olacağa benzer.
Tam yazıya oturmadan önce bir yanım Erivan’da, diğer yanım Güngören’de kaldı.
Kendi kendime ‘Erivan’da Hilton var mı?’ diye mırıldanmışım.