BİR GAZETECİ ERGENEKON'A NEDEN KARŞI ÇIKAR?

"Saflık da bir yere kadar" Mustafa Karaalioğlu yazdı...


Yakın zamana kadar, Ergenekon soruşturmasına karşı çıkanların, sulandırmaya çalışanların, küçük malzemelere bakıp ‘ne alakası var’ diyenlerin vs. olayın gerçek boyutunu göremediğini düşünüyordum. Karşıtlıklarını büyük resmi göremediklerine yoruyordum. Saflık da bir yere kadar! Şimdi anlaşılıyor ki tam tersine... Büyük resmi gördükleri için karşı çıkıyorlar. Büyük resim... Yani, çeteden, Gladyo’dan, Ergenekon’dan, Susurluk’tan, fail-i meçhulden, provokatif eylemlerden, ısmarlama kamuoyu yaratma düzeninden, darbe teşebbüslerinden arınma iradesi. Ergenekon’un büyük resmi budur. Bugün, Danıştay cinayetinin, Atabeyler çetesinin, Sauna hücresinin hikayelerini bilip, Susurluk’un anlamını kavrayıp, Dink cinayetini, Şemdinli’yi anlayıp hala Ergenekon’u sulandırmak isteyen varsa bunun tek anlamı şudur: O kişi veya kurum her kimse, hem büyük resmi, hem de o resmin bir yerinde kendini görmüştür! Türkiye’nin bütün Avrupa’nın tasfiye ettiği Kontgerilla-Gladyo’yu hala beslediğini bilen bir gazetecinin, yorumcunun, yazarın, akademisyenin, politikacının şimdi göğsünü Ergenekon soruşturmasına siper etmesinin başka bir izahı olamaz. Biz göremiyoruz ama anlaşılan bazıları kendisini o resmin içinde seçmiş, endişeleniyor! Belki, Danıştay katliamının öncesi ve sonrasındaki müthiş kargaşada, belki İbrahim Şahin’in bomba tarlasında, belki Dink cinayetinde, belki de darbe günlüklerinde... Bir yerlerde olmasalar veya o çetelerin yaptıklarından dolaylı bir menfaat temin etmemiş olsalar niye kendilerini parçalasınlar? Malum siyasi parti liderini de, medyasındaki telaşı da anlayalım artık. En büyük müttefiklerini birer birer cezaevine yolluyorlar, buna hangi kalp dayanır! Onlar muhalefet edemiyordu, Ergenekon miting yapıyordu, onların sözü etkili olmuyordu, Ergenekon bombalar patlatıyordu, onların sözü duyulmuyordu, Ergenekon bir cinayetle Türkiye’yi karıştırıyordu. Kim böyle büyük bir destekçi grubunu kaybederse feryat eder! Bakmayın siz gözaltılar erken saatte yapılıyor, yaşlı insanlar yaka-paça alınıyor yakınmalarına, hepsi göstermelik. Hafızaları tazeleyelim, anlamak kolay. Danıştay katliamına hangi gazetelerin, hangi yöneticileri, hangi yazarları dakika bir, anlamadan, dinlemeden ‘Türban cinayeti’ demişse, hangileri sonradan bunu Türkiye’nin şeriat devletine gidişinin bir işareti saymışsa, hangileri o olayı köpürtüp insanları sokağa döktürmüşse; onlar bugün Ergenekon soruşturmasına da karşıdır, Hemen hemen istisnasız öyle... Hangi politikacı, hangi parti lideri aynı tepkiyi vermişse de bugün Ergenekon’un avukatıdır. Hiçbir şey gizli değil, kimse ayıbını örtme kaygısı da taşımıyor. Baykal, ‘Danıştay cinayeti bitti, kararı verildi. Ne ilgisi var Ergenekon’la’ dedi, birkaç hafta geçmeden dava Yargıtay kararıyla oraya bağlandı. Ses yok... Şimdi paşa, savcı, YÖK Başkanı tutuklandı diye yine sahnede, yine tehdit savuruyor. Tuncer Kılınç’ın da Kemal Yavuz’un da Kemal Gürüz’ün de Yalçın Küçük’ün de İbrahim Şahin’in de arkasında kapı gibi duruyordu. İbrahim Şahin’in bomba tarlası kazıldı. Bakalım ne diyecek. Medyadaki havarileri gibi, ‘Tamam da İbrahim Şahin’le ne Kanadoğlu’nun ne alakası var’ diye mantık sınırlarını mı zorlayacak? Peki o gazetecilerin aklına hiç Ulus’taki bombalama, Güven parkta patlamak üzereyken yakalanan bomba aracı gelmeyecek mi? O bombalarla iki olay arasındaki akrabalığı aramak gibi sıradan bir gazetecilik sorumluluğu dahi hissetmeyecekler mi? Şemdinli’de neler, nasıl olmuştu, Türkiye’nin binlerle ifade edilen fail-i meçhulleri acaba neydi diye zihinleri kurcalanmayacak mı? İşin dramatik tarafı şu ki gazetecilik refleksi hissetseler de hissetmeseler de fark etmiyor artık. Türkiye’nin, Türkiye’yi karanlıktan arındırmak, geçmişin üzerindeki karanlık örtüyü kaldırtmak için kendini sorumlu hisseden hukuku, medyası, akademiyası, sivil toplumu; velhasıl kamuoyu var artık. Ergenekon’un meşruiyeti de oradan geliyor zaten, başkasına gerek yok. İtalya nasıl çözdü Büyük resmi göremeyenlere not Ergenekon sadece Türkiye’nin tecrübesi değil. Yunanistan, Hollanda, Belçika, Fransa, İngiltere İspanya ve en çarpıcı şekliyle İtalya da bunu yaşadı. Mehmet Ali İzmir araştırdı... İtalyan Gladyosu, ‘Askeri Haber Alma Örgütü’ (SIFAR), Sivil İstihbarat (SISMI) ve Savunma İstihbarat (SID) içerisinde düzenlenmişti. Ünlü savcı Felice Casson 1984’te bir bombalama olayını araştırırken, tesadüfen Gladyo’nun izine rastladı. Araştırmanın ardından, Gladyo’nun 622 profesyonel üyesinin ve 139 silah deposunun olduğunu ortaya çıkardı. Soruşturmalar ilerledikçe 622 kişinin sıradan eleman değil grup liderleri olduğu anlaşıldı. Bütün İtalya şoka girerken, 622 grup liderinin belli sayıda kişiyi idare ettiği, böylece toplam sayının 15 bine yaklaştığı ortaya çıktı. Grupların kendi içlerinde bölümlere ayrıldıkları ve birçok birimin bir diğerinden bilgisinin olmadığı tespit edildi. Araştırmalar ilerledikçe örgütün üç büyük yapıdan oluştuğu ortaya çıktı. Bu yapılardan biri gizli servis SİSMİ, ikincisi ordu içindeki muvazzaflar, üçüncüsü de ‘paralel ağ’ adı verilen emekli askerler ve sivillerden oluşuyordu. Bu örgüt ve örgüte bağlı küçük örgütlerin yıllar içinde sayısız bombalama, provokasyon, cinayet ve bazıları iktidarda olan partilere karşı yasa dışı yıpratma faaliyetleri planladıkları anlaşıldı. Hem örgüt yapısının, hem devlet içindeki izolasyon ve korunma şeklinin hem dez faaliyetlerinin Türkiye’de olanlardan bir farkı yok... İtalya Gladyo’yu 1984’te tasfiye etti. Biz 2009’dayız. Aradaki yıllar neler yaşadık, düşünelim. Bir şeyi daha düşünelim. 25 yılda kaç kişi, kaç yüz kişi Ergenekon içinde görev aldı?
<< Önceki Haber BİR GAZETECİ ERGENEKON'A NEDEN KARŞI ÇIKAR? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER