Bilmiyor ki millet! Eğitim seviyesi düşük, sağ
politikacılar onları kandırıyor! DP kandırdı; AP;
ANAP,
AK Parti kandırdı!
Yine 68 kuşağı konuşuyor... Silahla da politika yapılırmış.
Atatürk öyle yapmamış mıymış? Deniz Gezmiş'ler de o yolda yürümüş. Aydın, yürekli, samimi
gençler! Filistin'e gidiyor, orada
terör eğitimi alıyor ve
silahlarıyla, postallarıyla yetişmiş olarak dönüyor. Aydın genç böyle olur işte! Devlete silah çeker,
bağımsızlık için yol keser
banka soyar, polis kurşunlar, dağa çıkar!..
Allah akıl fikir versin. Acımak başka, onaylayıp yüceltmek başka. Şaşkınlığın doruğuna çıkmışlardı ve bildikleri hiçbir şey yoktu, doğru dürüst. Ailelerini de yaktılar, milleti de kahrettiler. Nesini, neresini savunuyorsun?
Menderes,
Zorlu, Polatkan asılmış da, onlardan üç kişi asılarak geçmişin öcü alınmış! Ne münasebeti var?
Başbakan Menderes'in öcü, şaşkın bir çocuktan mı alınırmış?
Milletin seçtiği, çok sevdiği bir devlet adamı ile
terörist bir genç kıyaslanır mı? Ona üzülen buna niye sevinsin, Menderes'i o çocuklar mı astı?
Hulki Cevizoğlu da bir maden keşfetmiş. O zamanın savcısı demiş ki, "Pişmanlık gösterselerdi asılmayabilirlerdi." Bundan şu çıkarmış: Demek keyfî olarak astılar. Bunlar 20'li yaşlardaki üniversite gençleri. Asılmaları kimseyi sevindirmez, bir yolu bulunsa da asılmasalar düşüncesi herkesin içinden geçmiştir. Ama "İyi yaptık, fırsat olsa yine yaparız, suçlu sizsiniz; banka soyduysak, adam kaçırdıysak, devlete silah çektiysek, öyle gerektiği için yaptık, yiğitçe kahramanca yaptık. Bizden sonraki
devrimci gençler de böyle yapmalı" deniliyor, dedirtiliyor ise; bir terör ufuneti devam ettiriliyor ise; nasıl olacak da affedilecekler?
Sanki sadece sokaklarda gösteri yürüyüşü yapmışlar, slogan atıp
pankart asmışlar; faşist devlet de bu çocuksu, masum yaramazlıkları bahane ederek onları harcamış. Böyle göstermek istiyorlar... Öyle eylemleri, öyle acımasızlıkları vardı ki dehşet içinde kalırdınız. Ruh halleri, sadece uzaktan seyretseniz, içinizi karartırdı. Ne ciddi bir okumaları ne ipe sapa gelir bir düşünceleri vardı. Vurup kırmaktan, yakıp yıkmaktan başka bir şeyle ilgilenmiyorlardı. Bir
cinnet hali yaşıyorlardı adeta... Hocalara küfretmeler, kendilerine sıcak bakmayanlara binbir türlü
hakaret savurmalar, kıstırdıkları polisleri
tekme tokat saatlerce dövmeler...
Bütün bunların; düşünceyle, siyasetle, toplumsal gelişme akımlarıyla en
küçük bir ilgisi yoktu. Ortalığı karıştıracaklar, çok kan dökülecek, asker müdahale edecek, sol bir
darbe ve
yönetim gelecek! Gelip de ne yapacak? Ekonomiyi mi düzeltecek, işçileri mi güldürecek,
halkı huzura ve refaha mı kavuşturacak? Hangi projeyle, hangi üretilmiş düşünceyle, hangi akılla? Sonra Ecevit geldi de ne oldu?
Yarım asır sonra bugün hâlâ aynı noktadalar! Ne düşünce üretiyorsun, ne mal üretiyorsun ne de
hizmet ve herhangi bir fayda üretiyorsun; nereden alıp nereye, kimden alıp kime vereceksin? Siz sadece sıkıntı, bunalım, acı, kahır üretirsiniz. Milletin on yıllarını bozuk para gibi harcadınız, umutlarını orak biçer gibi kırdınız, çocuklarını ziyan sebil ettiniz. Tam bağımsızlıkmış!
Macaristan gibi mi, Çekoslovakya gibi mi, Doğu
Almanya gibi mi? Oralarda tam bağımsız halk demokrasileri vardı, bizde ise sömürgeci işbirlikçi burjuva demokrasisi! İnsanın saçma sapan sözlerden midesinin bulanabileceğini o yıllarda anladım, yaşadım.
Atatürk, Ankara'nın dibine kadar gelen
Yunan eşkıyasına karşı savaştı. Hem de efendice savaştı; milletinin asaletinden gelen askerlik anlayışıyla, terbiyesiyle, vakarıyla. Gezmiş'in bir sözü vardı, "Seni de geçtim Kemal!" diye, rektörlük baskınında tepinirken. Çok çirkin, çok adap yoksunu, çok can sıkıcı haller içindeydiler. Bu millete, iradesine, gönlüne yapılacak şeyler değildi onlar.
O acıları boşuna yaşamış olmamak için
ders sonuçları çıkaracağımıza, yeni acıların doğması yolunda onları kullanmak tek kelimeyle ayıptır.