Bundan 15 yıl önce,
Leyla Zana Meclis açılışında milletvekili yeminini
Kürtçe tekrarladığında doğan tepkiyle, dün
Ahmet Türk DTP Meclis Grubu’ndaki konuşmasını
Kürtçe yapmaya başladığındaki durumu karşılaştıralım.
Bundan 15 yıl önce
yurt çapında oluşan deyim yerindeyse
linç atmosferinin sonuçlarını hep birlikte yaşadık. O zamaki adıyla DEP üyesi vekiller deyim yerindeyse ablukaya alınmıştı. DEP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmış,
Tansu Çiller hükümetinin güvenlik bürokrasisine söz geçirememesi sonucu Meclis çıkışında apar topar tutuklanıp yıllarca
hapis yatırılmışlardı.
Dün Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşmasına da sert tepkiler geldi. Meclis Başkanlığı bu tavrın
‘
Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nun ihlali’ olduğunu söyledi.
CHP ve MHP’nin tepkisi
DTP’den çok
AK Parti’ye yöneldi; ‘TRT-Şeş’i açtınız, böyle olacağı belliydi’ teması işlendi daha çok.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda yeni bir
dosya açar mı? Açarsa o dosya hâlâ
Anayasa Mahkemesi’nde bekleyen
kapatma davasıyla birleştirilir mi? Henüz belli değil.
Ancak DTP’nin bir süredir bu davanın 29
Mart yerel
seçimleri öncesinde, tercihen kapatma ile sonuçlanması için elinden geleni yaptığı da görülüyor.
Türk’ün dün başta AK Parti olmak üzere
rakip partileri tarafından ‘kışkırtma’ olarak nitelenen
eylemi, DTP’liler tarafından bir ‘
maske düşürme
operasyonu’ olarak niteleniyor. Maske düşürmeden kasıt ise başta TRT-Şeş olmak üzere hükümetin Kürt kökenli seçmene yönelik adımlarının DTP’nin henüz kemikleşmemiş seçmenini etkilemesinin önüne geçmek. Ve bir yandan da adli makamların, ya da kolluk kuvvetlerinin DTP ileri gelenlerine yönelik, tam da seçim öncesinde harekete geçmesini sağlamak. Bu amacın bir ‘
Avrupa duy sesimizi’ boyutu var elbette.
Türk’ün Meclis’te Kürtçe konuşmasını yankıları olacak bir eylem olarak görmek doğru. Ancak yankılarının genel siyasi denklemi fazla etkilemeyeceği de yine dünkü tepkilerden tahmin edilebilir. Bu
Türkiye’nin son 15 yılda Abdullah
Öcalan’ın yakalanmasından
ölüm cezasının kaldırılmasına, Avrupa Birliğireformlarından Kürt meselesine bakışın değişmesine dek kat ettiği mesafeyi de gösterir aslında.
Dışişleri’nden önemli
PKK açıklaması
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü
Burak Özügergin’in dünkü basın toplantısında
Irak’taki PKK varlığı ve Irak Kürtleriyle ilişkiler konusunda önemli bir açıklama yaptı. Özügergin, ‘PKK’nın tasfiyesi çalışmalarının daha etkin yürütülmesini temin etmek üzere alt komitenin bir kolunun
Erbil’de faaliyet göstermesi için düzenlemelerin yapıldığını’ duyurdu.
Erbil, Irak’taki
Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin merkezi. Açıklamayı diplomatik dilden arındırınca, PKK ile mücadelede önemli bir istihbarat ve operasyon merkezine Irak Kürtleri’nin ev sahipliği yapmaya başladığını anlıyoruz.
Bu yönde haberler bir süredir vardı, ancak Dışişleri tarafından nispeten ayrıntılı olarak ilanı, çalışmaların belli bir aşamayı geride bıraktığını gösteriyor. Yakında
Kandil’deki PKK varlığına karşı Irak toprakları içinden yalnız siyasi değil, fiziki baskının da başlaması
sürpriz sayılmamalı.
İşlerin bu aşamaya gelmesinde
Ankara’nın 1-Irak Kürt varlığına karşı tutumunu, 2-Genel olarak Kürt meselesine bakışını yumuşatmasının büyük rolü oldu.
Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi
Murat Özçelik’in yoğunlaşmış temaslara başlaması ardından önce Üçlü Mekanizma, Irak heyetinde Kürdistan Bölgesel Hükümeti temsilcilerini de içerecek şekilde yeniden tanımlandı.
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ’un göreve gelmesi öncesinde başlayan ‘askeri yöntem çözüme yetmez’ açıklamaları,
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın inisiyatifiyle ilk kez devlet organları arasında kısmen de olsa eşgüdümlü bir çalışmayı başlattı. Devlet eliyle Kürtçe TV kanalı projesi TRT-Şeş bu süreçte doğdu. Geçtiğimiz hafta Erbil’de yapılan ‘
Abant toplantılarına’ Türkiye’nin Musul Başkonsolosu Hüseyin
Avni Botsalı’nın katılarak bir konuşma yapmış olmasını da bir dönüm noktası saymak gerekiyor.
Dışişleri’nin açıklamasını da Ahmet Türk’ün Meclis’te Kürtçe konuşmasını da bu bölgesel çerçeve içinde değerlendirmekte fayda var.