Rahmetli Tahir Alangu, iyi bir öğretmen, birinciye gelen bir edebiyat eleştirmeniydi... Bize hikayeyi,
romanı öğretti. Kemal Tahir’in esasında ne mühim bir romancı/tarih yorumcusu olduğunu kafamıza kazıdı...
Kemal Tahir’in, yeni ve sıkı bir okumayı hak eden ‘Devlet Ana’ romanının da isim babasıdır.
Ben yetişemedim de, anlatırlar...
Mütevazı da bir adammış... Dediğini yaptırma konusunda hüner sahibiymiş (daha doğrusu, azıcık despotmuş) ama, diğergámlığı hiçbir zaman elden bırakmazmış...
Rahmetli, hem hikaye ve roman üzerinde çalıştı, hem de (uzunca bir süre) Mekteb-i Sultani’de edebiyat öğretmenliği yaptı.
Ne kadar uzunca bir süre?
Bunu da Engin abi yazsın,
Galatasaray’dan talebesidir...
Bugün gıptayla, imrenerek, hatta iç geçirerek okuduğumuz pek çok yazar, onun rahle-i tedrisinden geçmiştir.
Rivayet, bir gün derste, bazı öğrencileri işaret etmiş, ‘Sen, sen, sen...’ demiş, ‘Sizlerden umudum var. Gelecekte iyi birer yazar olacaksınız.’
İşaret ettikleri kimler mi?
Nedim Gürsel, Engin Ardıç, Selim İleri,
Ferhan Şensoy...
Bakmayın ‘rivayet’ dediğime... Ferhan Şensoy’dan okudum.
İşaret ettikleri, hakikaten de ‘büyük yazar’ oldular.
Haza beyefendi Selim İleri dünya durdukça yaşayacak ‘
Bodrum Üçlemesi’ ve öyküleriyle (illa ki ‘Bir Denizin Etekleri’nde, illa ki ‘Kapalı İktisat’), Nedim Gürsel kritik
darbeler dönemini ve dolayısıyla organize faşizmi anlattığı ‘Uzun Sürmüş Bir Yaz’ıyla, Engin Ardıç günlük yazıları ve ‘
Kadın Suretleri’yle, Ferhan Şensoy otobiyografik özellikler gösteren deneme ve öyküleriyle
Türkiye’nin büyük yazarları arasına girdiler.
Bu yazının konusu, Ferhan Şensoy...
Kendisi, aynı zamanda önemli bir aktör ve oyun yazarıdır, İsmail Dümbüllü’nün kavuğunu taşımaktadır.
Bana sorarsanız, kötü bir
oyuncu, berbat bir
komik-i şehirdir.
Esprileri de, nasıl derler, ‘bayat-ötesi’dir...
Buna mukabil, çok iyi bir yazardır.
Hemen aklıma ‘Oteller Kitabı’ geliyor. Edip Cansever’i ve ‘
otel’ metaforunu seviyorsanız, bu kitabı da seveceksiniz, başucu eserleriniz arasına katacaksınız...
Sizleri bilmem ama, ben artık ‘komik-i şehir’ Ferhan Şensoy’a gülemiyorum. Son iki yıl içinde, değişik üç oyununu izledim, üzülerek ve sahnedeki komik olma çabasına acıyarak ayrıldım salondan.
Komik olacağım derken, gülünç durumlara düşüyordu...
Filmleri de öyledir. Gülünçtür...
Empati yeteneği olmadığı ve megalomaninin doruklarında gezindiği için, durumunun farkında değil... Eskiden, 60’ların, 70’lerin kavrayışına göre mizah yapardı, söz ve sözcük oyunlarından espri çıkarırdı, bugünün dünyası için anakronik kaçsa da görece başarılıydı.
Şimdi çağa, değişime, moderniteye, farklı algılara direnmenin cezasını çekiyor ve güldürmeye çalışırken komik oluyor.
Daha doğrusu, üzüyor.
Ben de, daha fazla üzülmemek için, önceki gün
Eskişehir’de yaptığı ‘acil darbe çağrısı’nı kötü bir espri girişimi saydım.
Siz de öyle yapın.
Hazirun da öyle yapsın. Kesinlikle
cevap vermesin... ‘Demokrasinin fazileti’ne inandırmaya ve ‘ötekinin hukuku’na saygıya çağırmasın. Darbelerin esasında ne fena bir şey olduğuna ikna etmeye çalışmasın. ‘Süper cunta davulcusu’ türünden lakaplar takmasın...
Bir tek cümleyle işi bitirsin: ‘Komik değilsin.’
Bu kadar.