ZİYA PAŞA NE GÜZEL SÖYLEMİŞ!

Ziya Paşa, Namık Kemal'e "biraz iktisat ilmiyle meşgul ol" tavsiyesinde bulunuyor.


Bir takılma kastı yok, kendi de çalışıyor zaten. 1838 Ticaret Anlaşması'na kadar bizde iktisatla ilgilenen yok. Bu anlaşma "Ne oluyoruz?" diye düşünürdü, Tanzimat'tan sonra da öğrenmeye, ilgilenmeye, çalışmaya başladık. Başladık da nereye kadar ilerleyebildik? Anlatması uzun sürer, "yeterli olamadık" deyip geçelim. Demokrat Parti, "yol, baraj, liman, köprü..." gibi altyapı hamleleri yaptı. Bunlar hemen dönüşü olan yatırımlar değil. Kısa vadeli kredilerle falan halledemezsiniz. Sağlam finans kaynağı lazım. Avrupa-Amerika vermiyor; çünkü bunlar bilinen denge harcamaları değil. Türkiye ciddi bir sanayi ülkesi olmanın koşusu içinde. Yürümeye yardım ederler ama koşmana etmezler. İstikrar tedbirlerini almış olmamıza rağmen; ne Amerika yardım etti, ne Avrupa... Tanzimat'tan sonra ekonomiyi öğrenmeye başladık güya. İlk marifetimiz de büyük borçlar alıp verimsiz alanlarda kullanmak oldu. Önce zor'dan aldık, sonra alışkanlık yaptı ve keyfileşti. Abülhamid döneminin başındaki tablo şuydu: Gelirimizin üçte biri askerî harcamalara gidiyordu, üçte biri de Düyun-u Umumi'ye! Geriye kalanla ne yapılır? Bol bol liberalleşme ve Batılılaşma eylemi! Abdülhamid bütün frenlere bastı; bir denge oluşturma ortamı meydana getirmek istedi. Ekonomi ve devlet iflasa, dağılmaya doğru gidiyor; bizim aydınlar siyasetçilik oynuyor idi. Yangına özgürlük, depreme özgürlük, çözülmeye özgürlük! Yahya Kemal, Lozan'da bize herkesin "Niçin savaşa girdiniz?" diye sorduğunu yazar. (Tarih Musahabeleri) Demek ki "girmeye mecburduk, savaşın konusu bizdik, paylaşılacaktık" tekerlemesi o kadar doğru değil. Balkan Savaşı'nın öyle olmaması gerektiği tartışmasızdır. "Eğer öyle bir Balkan Savaşı yaşamamış olsaydık, Cihan Harbi şartları bizim için daha farklı bir nitelik taşıyacaktı ve o savaşa öylesine girme acıları da yaşanmayabilecekti. Bu işi Abdülhamid'in devlet adamlığı başarabilirdi." mütalaası (ki Yılmaz Öztuna bu kanaattedir), çok ciddi bir değerlendirmedir. Savaşa en kötü şartlarla girmemiz için ne gerekiyorsa hepsi yapılmıştır. Siyaset ve iktisat düşüncesi yani "denge" düşüncesi hiç yoktu. Eskisi devam edemeyeceği ortaya çıkan sosyo ekonomik yapının, nereye doğru, nasıl ve hangi tedbirlerle değişmesinin yararlı olacağı konusunda düşünülmemişti. (ATÜB bir kolaycılıktır, hiç girmeyelim.) Doğması muhtemel sonuçların sebepleri üzerinde düşünmek yerine, doğmuş sonuçların üzerinde düşünmek, sosyal meselelerde, Batı Tipi Üretim Biçimi'dir. Madde-bilim teknik alanlarında insan aklı normal ilerlemeleri sağlar, onların belirlediği alanda da insanlar düşünür. Hemen anlaşılır kılmak için kestirmeden gidelim: Ekonomi üzerinde düşünmek, kapitalizmin bir zaman dilimindeki sınırları ve ihtiyaçları çerçevesinde düşünmektir. Biz iktisadi mesele üzerinde düşünmeye başlamak için, 1838'leri beklememeliydik. İnsanın düşünmeye en çok muhtaç hale geldiği nokta düşünmenin en çok zorlaştığı noktadır. Bizde daha çok öyledir. Sıfırdan düşünce üretilemez; her doğum bir birikimden gelir. Ziya Paşa "biraz iktisat öğrenelim" diyor! Çok hoş bir söz bu! Nasıl öğreneceğiz, Adam Smith literatüründen! Ama bizim siyasî beşerî coğrafyamız ve kronolojik aşamalar takvimimiz farklı. Tam uymaz ve bu bahislerde zaten onlar da çok eksikli. Bize özel boyutları olan bir düşünce üretimi ve bilinci lazım. Hepsi yaman insanlar, Ziya Paşa da, Namık Kemal de, Ahmet Cevdet Paşa da, Ahmet Mithat da... Yetersizlik onların şahsiyetleriyle ilgili değil ki. Vakit dar, birikim hazneleri boş; olaylar dehşet verici bir hızla oluyor ve bizi meçhul yerlere sürüklüyor. Onların ardında, faydalanabilecekleri bir sosyal düşünce birikimi yoktu ama; şimdi bizim var. Var sayılır artık. Ziya Paşa'nın tavsiyesi Baykal ve sol için de, ekonomiyi birtakım para oyunlarından ibaret sananlar için de geçerli.
<< Önceki Haber ZİYA PAŞA NE GÜZEL SÖYLEMİŞ! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER