Olan ve görünen aynı ise bir problem yoktur. Olanla görünenin arası açıldıkça, biri iyi diğeri kötü olmak üzere iki durum ortaya çıkar. İyisinde, olan görünenden daha mükemmeldir. Yüz olup, on görünmek gibi. Tevazu, mahviyet ve gösterişten uzak durmayı ifade eder.
Kötüsünde, görünen, olandan daha mükemmeldir. On olup, yüz görünmek gibi. Bu durumda tevazu ve mahviyetin yerini gösteriş ve insanları aldatma alır. Görünen, olandan tamamen farklıysa dinî terminolojide buna nifak denilir. Bir de gösterilen vardır. Günümüzde sinema ve medya "gösterilen" için sınırsız mecralar açmıştır.
Şimdi gerçeğe uymayan biçimde "gösterilen" iki konuya kısaca temas edelim. Yazının, "Girdap" filminin afişinden alınan başlığını "Gösterilen, bilinmesi istenendir." şeklinde değiştirmek daha uygun olacak. Çünkü "Görünen, bilinmesi istenendir." cümlesi, gizli ajandası olanları, yani olduğundan farklı görünmeyi strateji olarak benimseyenleri ifade ediyor.
Filmi yapanların bu maksadı taşıdığını düşünmek bile istemiyorum. Sonuçta milliyetçi camia içinde bulunuyorlar ve bulundukları yer "Birbirinden çok farklı anlayış ve yorumlar ihtiva etse de
İslam, -haşa- teröre ve
intihar bombacılığına götürür." tezini işlemeye müsaade etmez. Bilindiği gibi bu tez küreselleştiricilerin tezidir.
Milliyetçi ve hürriyet meftunlarının, onlara böyle bir fırsatı
altın tepside sunabileceğini düşünemiyorum. Eğer sunuyorlarsa bu durum "olma" ile "görünme" arasındaki farkın kötü yönde açılmaya başladığının göstergesi olur.
İyi niyetle bakılırsa filmin
tanıtım sayfasında yer alan yönetmen görüşünden bir cümleye gidilir: "Bilgi bombardımanı beraberinde bilgi kirliliğini de getirmiştir." Bu durumda senaristin, İslami anlayışları yeterince bilemediği için birbirinden çok farklı şeyleri ayırt edemeyip, karıştırdığını düşünerek anlayış gösterilebilir.
İyi niyetle bakılmazsa yine yönetmen görüşünde yer alan başka bir cümleye çıkılır. O cümlede yönetmen şöyle diyor: "Çağın en güçlü silahı olan
propaganda her politik düşüncenin başvurduğu ajitatif yöntemlerle bireyleri, gönülleri ve beyinlerinden
esir alabilmektedir." Aslında bireylerin en rahat esir alındığı nokta nefisleridir. Nedense yönetmen nefisten esir edilenleri problem görmemiş.
Sinemayı da propaganda aracı olma yönünden gösterecek bir yaklaşım getirmiş ve "Girdap"ın gösterdiği yerden bakınca Müslümanlar, çok yanlış bir propagandanın hedefi haline gelmiş.
Sinemanın propaganda aracı olarak İslam'ın imajının aleyhine kullanılması yeni bir şey değil.
Aksiyon dergisi geçen haftaki nüshasında (sayı 693) "Dinin imajı sinemaya teslim: Hepsi
senaryo" başlığıyla Yeşilçam'dan çıkan örnekleri işledi.
Hollywood sinemasında bu örnekler çok daha fazlasıyla mevcut. Sadece İslam'ın imajı değil Hıristiyanlığın imajı da aynı durumla karşı karşıya. Fark şurada ki, İslam'ın insanları motive edici gücü terörle eşleştirilerek çok daha farklı noktalara çekiliyor. Yahudilikle ilgili ise bu anlamda bilinen fazla film yok. Son yıllarda gösterilen "Tutku" onun da sinemanın elinden kaçamayacağını gösteriyor.
"Gösterilen, bilinmesi istenendir." konusunun en son örneği
Tuncay Güney meselesidir.
Kuruluş döneminde STV'de yayınlanan bir programında ufak bir rol aldı diye ne ilişkilendirmeler yapılıyor.
Medya patronlarına
küçük bir soru sorup geçelim. Doğrudan ya da dolaylı olarak çalıştırdığınız tüm personelin, bütün ilişkilerine kefil olabilir misiniz? Soruyu biraz daha özelleştirip tekrar soralım. Bendeki bilgilere göre
Veli Küçük'le ilişkili olduğu dönemde Tuncay, Akşam Gazetesi'nde çalışıyordu ve o dönemde bazı saygın kişilerin fotoğraflarını
Abdullah Çatlı ile montajlayarak
şantaj yapıp para almaya çalıştığı için gazeteden kovuldu. Şimdi ne olacak? Zamanlamayı da dikkate alarak bakarsak, Tuncay'ı Gladyo'nun bir numarası olarak gösteren
Aydınlık ne yapmış oldu? Habercilik mi yoksa tam bir karıştırma mı?
"Gösterilen"e değil, "olan"a bakmak hepimizin görevi. Belki de o zaman Tuncay gibiler de fakir ailelerin inanılmaz şekillerde istismar edilen çocuklarının dramını görüp utanacağız. Tabii ki istismar edenleri de...
HAMİDULLAH ÖZTÜRK - ZAMAN