WASHINGTON
Ağaçlar tek tük de olsa
pembe beyaz çiçeklenmeye başlamış; bahar tüm güzellikleriyle geliyorum diyor.
Tesadüf bu ya, otuz yıl önce
Washington’a ilk kez yolum düştüğü zaman kaldığım Dupont Circle‘daki oteldeyim yine. Biraz yenilenmiş, makyaj tazelemiş, adı değişmiş...
Bu şehre ne zaman gelsem uğradığım Kramers kitapçısı da yolun karşı köşesinde,
yerli yerinde. Yanı başındaki
kahve de öyle.
Kitap ve
gazete okuyan,
çene çalan klasik sakinleriyle mis gibi kahve kokuyor.
Sabah vakti, bir köşesine sığınıp hem kahvaltı etmek, hem gazetelere göz atıp yazı yazmak için ideal mekandır.
Washington’un gündeminde ne var?
Türkiye yok tabii.
Manşetler
ekonomik ve mali krize ayrılmış durumda.
Demokrat Parti saflarındaki Obama-
Clinton yarışı ise iki numaralı konu.
Bunlara ek olarak,
Amerika’nın
Irak işgalinin beşinci yılına ilişkin muhasebeler iki gündür gazetelerin ön sayfalarında boy göstermeye başladı.
Wall Street Journal’ın başyazısı:
“
Dolar’ın düşüşü nerede duracak?.. Bir Dolar bozgunu, yaşadığımız
finans paniğini tam bir çöküşe götürebilir.
Amerikan Merkez Bankası parasal inandırıcılığını yeniden kazanmalı...”
Washington Post’un
manşeti:
“Amerikan
Merkez Bankası, küresel mali krizi önlemek için değişik cephelerde dramatik önlemler alıyor.”
New York Times:
“Çöküş atlatıldı ama piyasalardaki sinirlilik hali devam ediyor.”
Wall Street Journal’ın manşet haberine şu cümleyle girilmiş:
“Amerikan kapitalizmini sarsan altı gün!”
Post yazarının ilk cümlesi:
“Deniyor ki, Amerikan ekonomisi o korkunç 1929 Depresyonu’ndan beri en büyük mali krizini yaşıyor; olabilir.”
Washington Post’un manşeti:
“Piyasalarda güven krizi!”
Peki ya Türkiye...
Bugün için Washington’un gündeminde ya da üst sıralarda yok, ama bu demek değil ki, Türkiye yakın takip altında değil. Elbette izleniyor ülkemizin halleri.
Çünkü şu rahatça söylenebilir:
Türkiye, Amerika’nın sorunlar coğrafyasının kalbindeki stratejik önemini koruyor.
Not düşmekte yarar var.
Geçen yıl askerin Erdoğan hükümetine verdiği 27
Nisan Muhtırası sonrasında bir süre suskunluğunu koruyan Washington, bu kez AKP’yi
kapatma davasına hiç gecikmeden
demokrasi tepkisi verdi.
Gözlemciler bunu önemsiyor.
Hem genel olarak Başkan
Bush yönetiminde, hem de özellikle
Pentagon’da değişen havanın bunda rolü var. 1
Mart tezkeresi nedeniyle Türkiye’ye düşmanlaşan
Donald Rumsfeld‘in
Savunma Bakanlığı’ndan gitmesi ve yerine Gates‘in gelmesi anlaşılan bu tutum değişikliğini etkilemiş.
Pantagon’un yeni patronu Gates, Türkiye’nin önemi konusunda Kissingervari realist bir tutuma sahip, bir değerlendirme böyle.
Hiç kuşkusuz tek bir Washington yok. AKP’den kuşku duyan, AKP’den hoşlanmayan odaklar da var Washington’un
iktidar çevrelerinde. Ancak, bu odaklar eski etkilerini yitirmiş durumdalar.
AKP’nin son seçimlerde aldığı yüzde 47 oy ve bugünkü alternatifsiz durumu, (“Ne olacak bu
Baykal’ın
CHP’si?” diye özetlenebilecek söylem kulaklara arada bir çalınıyor) Washington’da hem AKP’ye hem Türkiye’ye bakışı daha makul bir çizgiye getirmiş...
Amerika’nın Irak,
İran,
Filistin,
Körfez, enerji güvenliği,
Hazar,
Rusya, Kafkaslar diye özetlenebilecek ‘sorunlar coğrafyası’ içinde Türkiye’nin stratejik konumuna işaret eden bazı kaynaklar, Türkiye’nin Washington’da, yönetim düzeyinde neden önemsendiğini şu noktalarda özetliyorlar:
(1) Irak’ta istikrar...
Amerika bu açıdan Türkiye’nin
Kuzey Irak
Kürtleriyle ilişkilerinin iyi gitmesinden yana. Bu çerçevede,
PKK ile Kürt sorununun Türkiye’de istikrarsızlık unsuru olmaktan çıkmaları önemseniyor. PKK’ya ortak düşman ya da dert gözüyle bakılması da bu çerçeveye oturuyor.
(2) İran...
Amerika’nın Irak işgaliyle birlikte bölgesel nüfuzunu ‘Şii hilali’ deyişiyle genişletmiş olan İran’a karşı dengeleyici bir güç olarak Türkiye’yi yanında görmek istiyor Washington.
(3) Rusya, enerji güvenliği...
Gerek Körfez’in, gerekse Hazar Havzası’nın petrol ve
doğal gazı açısından Türkiye’nin stratejik konumu önemini koruyor. Bu çerçevedeki enerji güvenliği açısından Türkiye’nin çok fazla -İran’la birlikte- Rusya’ya yaslanması da istenmiyor Washington’da...
(4) AB yolunda Türkiye...
Kısacası, istikrarlı, NATO üyesi ve
Avrupa Birliği yolunda yürüyen demokratik bir Türkiye isteniyor Washington’da.
Ve bu dört noktadan oluşan çerçevede içinde, geçen yılın 5 Kasımında Başkan Bush’la
Başbakan Erdoğan’ın
Beyaz Saray buluşmasının bir dönüm noktası olduğu belirtiliyor.
Washington’un kısa özeti böyle.