Gözleri dönmüş olduğu için durumlarının farkında değiller ve başkalarına lâf atacak cüreti de elden bırakmıyorlar. Demokrasinin bağrına
bıçak saplanmış,
ülke sonu belirsiz bir istikamete doğru yönlendirilmek isteniyor; gıdasını haklar ve özgürlüklerden alması gereken medya, daha doğrusu belli bir grup gazeteler ile onların televizyon uzantıları, etrafa zifos sıçratmayı elden bırakmıyorlar.
Yakın zamana kadar daha başka sıfatlar kullanmayı yeğliyorlardı, şimdilerde dillerinden düşürmedikleri sıfat “Ak Partili” veya “Ak Parti'ye yakın gazeteler”... Onlar yansız ve tarafsız gazetecilik yapıyorlarmış, Ak Partili gazetelerin yayınlarına aldırmamak gerekiyormuş...
Biz onların ne kadar yansız ve tarafsız gazetecilik yaptıklarını 28
Şubat sürecinden biliriz. Manşetlerini günlük 'andıç' duyurularıyla kotardıklarını, emir ve talimat gelmediğinde ne yapacaklarını şaşırdıklarını o günleri 'içeriden' yaşamış pişman meslektaşlar sonradan anlatmamışlar mıydı?
'
Andıç' belgesinde “Şunlara saldırılacak” denilen kişiler üzerine Piranhalar gibi gidiyordu aynı belgede “Şunlar saldırsın” diye adları tek tek sıralananlar... Manşetlere çekilmesi istenen haberler faksla gazetelere gönderiliyor, yollanan metinde yapılması unutulmuş eklemeler daha sonra el yazısıyla kenara not düşülmüş haliyle yeniden fakslanıyordu.
'Yansız' ve 'tarafsız' gazetecilik ha! “Balık hafızalıyımdır, çabuk unuturum” dediğini bile bir haftada unutan magazin sayfası güzeli sanıyorlar toplumun bütününü herhalde. Oysa insanlar kimin ne olduğunu, hangi dürtülerle harekete geçtiğini, cibilliyetini, mertebesini, rütbesini çok iyi biliyorlar.
28 Şubat sürecini askerler sahneye koymuş olabilir, ancak sahnedeki oyuncuların çoğu medya mensupları veya medya yaratıklarıydı. 28 Şubat'ta ön saflarda görev yapmış medya mensupları, hayrettir, son birkaç haftadır yeniden cephenin önüne çıktılar. Ne yaptığını bilmeyen sersem sepelek patronlar tarafından cepleri yeniden doldurularak... Bir-ikisi hâlâ öne çıkmak için çabalıyor, yakında onları da 'arzu ettikleri' yerlerde görürüz...
Ne yapmışlardı o günlerde? Bir-iki salağın çorabını
şifa niyetine kokladığı birkaç sahte şeyh bulmuş, neyi savunduğunu bilmeyen tutarsız tiplerden oluşan bir
koro eşliğinde mevzileri dövmeye başlamışlardı. Yaygaraları,
demokrasi adına konuya sahip çıkmayı düşünebilecek tipleri uzakta tutmayı amaçlıyordu. 28 Şubat'ta başarılı olduklarını kabul etmeliyiz.
Bugünün ortamı o günlerden çok farklı. “Liberal-muhafazakâr ittifakı çatladı” haberlerinden cesaret alarak bu yeni hücuma karar verdikleri hemen belli oluyor. 28 Şubat'taki gibi yalnızlaştırabileceklerini sandılar iktidarı; demokrasinin bir '
ders alma' süreci olduğunu unutarak... Oysa işte görüyoruz, sahneye konulanın basit bir 'aşırılığı durdurma' girişimi olmadığını, katledilmek istenenin demokratik kazanımlar olduğunu derhal kavradı herkes; demokrasiye ve toplumun öz değerlerine önem veren herkes...
Kimseyi kandıramazlar; medyada öyle “Ak Partili” veya “CHP'li” türü bir saflaşma söz konusu değil bugün.
Cumhuriyet,
Hürriyet,
Milliyet ve
Vatan gibi ülkeyi sonu belli olmayan bir istikamete sürüklemek isteyen gazeteler (hemen hepsi aynı patronun gazeteleri) ile demokrasi mücadelesi veren gazeteler var. Yalana-dolana sapmaktan, kendi çarpık zihinlerinin ürünü mizansenleri ekrana yansıtmaktan çekinmeyen kanallar ile doğrudan ve gerçekten ayrılmayan kanallar çekişiyor.
Göreceksiniz, bugünkü saflaşmanın gerçekte hangi yönde meydana geldiğini
halk da anlayacak ve ona göre tavır belirleyecek... İnsanları sonsuza kadar kandırmanın yöntemini en keskin '
psikolojik savaş' stratejistleri bile henüz keşfedemediler.
Siz misiniz 'yansız' ve 'tarafsız' medya, güldürmeyin beni!