Hemen her kültür coğrafyasında –din farkı bulunmaksızın- öyle düşünenler bulunuyor çünkü... Türkiye'de dinin hayatın bütün alanlarından çıkarılması gerektiğini düşünenlerin varlığı ise hemen fark edilecek biçimde meydanda; saplantılı tiplerin yazdığı gazetelere bakmak bile yeterli...
Lâiklik işte bu iki görüşü çatışma alanı dışına çıkarma çabasının ürünüdür. İki görüşten de yana değildir lâiklik; ilkini din ve vicdan özgürlüğünü kurumsallaştırarak içine almış, diğerini de dinin devletle bağını kopararak tatmin etmiştir. Din konusunda varlığı bilinen iki farklı eğilimin 'devlet' tarafından kabul edilebilir sınırları çizilmiştir lâiklik ilkesiyle...
Bazı aklıevvellerin ileri sürdükleri “Lâiklik dindışılıktır” tezlerinin aksine,
modern devlet dine farklı bakışları yok etmemiş, kendisinin bu konuda neyi ne kadar kabul edebileceğini lâiklik ilkesiyle belirlemiştir.
Sabah'ta Belkıs Kılıçkaya bir hafta boyu süren bir yazı dizisiyle Türk lâikliğinin esinlendiği
Fransa'dan fikir adamlarının konuya yaklaşımını sergiledi. Görüşlerine yer verilenlerin hemen hepsi 'lâiklik' konusuyla kitaplık çapta ilgili isimler. Hemen hepsinin Fransa'da –özellikle Nicholas Sarkozy'nin
cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra- patlayan 'lâiklik'
tartışmalarına fikirleriyle katkıda bulundukları biliniyor.
Dizide ifade edilen görüşleri tek cümleyle özetlemek mümkün değil; çünkü konu bizde birilerinin sandığı gibi tek boyutlu olmaktan çok uzak. Lâikliğin bir tek tanımı bulunmadığı gibi, uygulamanın sınırları da her yerde değişebiliyor. Belkıs Kılıçkaya merakını yalnızca Fransa örneğiyle sınırlı tutmamış, Türkiye'de bilinen uygulamalara bakışlarını da sormuş görüştüğü
Fransız fikir adamlarına... Ortak tek ses bu noktada: Türkiye'de üniversitelerde uygulanan başörtüsü
yasağını garip bulduklarını saklamamışlar... “Üniversitelerde okuyanlar yetişkin insanlar; yetişkinlerin kılık-kıyafetine karışılmaz” ortak görüşü Fransız filozofların...
Üniversitede 'lâiklik kürsüsü başkanı' unvanıyla dersler veren Jean Baberot'un lâikliğin nasıl anlaşılması gerektiğine dair verdiği '
kürtaj' örneği önemli. Fransa'da kürtaj 1975 yılında yasallaştırıldı; Katolik Kilisesi'nin muhalefetine rağmen... Ancak yasa “Bir doktor dinî veya vicdanî inancı nedeniyle kürtaja karşıysa, bunu yapmama hakkına sahiptir” serbestisi tanımakta. Bazı doktorlar dinî inancına aykırı olduğu için kürtaj yapmıyor Fransa'da. “Hatırlatmak gerekirse” diyor Baberot, “Yasa böylece dinî tercihler ve inançları dikkate almıştır.”
Türkiye'de bazı çevrelerin anlayamadıkları da bu işte: Lâiklik
tek tip bir anlayışı ve uygulamayı herkese yaygınlaştıran bir ilke değildir; tam tersine, farklı eğilimleri tatmin etmeyi amaçlayan bir ilkedir. Dini toplumsal hayattan kovmak, ya da dindara diniyle çelişen bir hayat yaşatmak değildir amacı; din il
e devletin birbirini etkilememesi ilkenin varlığı için yeterlidir.
Yükseköğretimde
başörtüsü yasağı uygulanmayan Fransa'da ortaöğretimde durum ne? Bu sorunun cevabı bizde Aleviler ile birlikte anılan 'din bilgisi' dersini de ilgilendiriyor. Lâik devlet okullarında zorunlu din dersi yok; ancak haftada bir gün (
Çarşamba) arzuya bağlı din dersi veriliyor. Buna karşılık bazısı kiliseye bağlı olan çok sayıda özel okul var ve bunlar öğrencilere din dersleri veriyorlar: Din kültürü dersi zorunlu, inanca dair dersler ve uygulamalar seçmeli... Başlarını örtmek isteyen
Müslüman kız öğrenciler özel okullara gidiyorlar.
Çözüm, arayan için, bu kadar basit işte. Fransa'da bile...
Bu konuları birkaç saplantılı tipin tekelinden çıkarıp düzeyli bir biçimde tartışma gündemimize sokmak için, Fransa'dan filozof mu
ithal etsek, ne yapsak?