(Ona artık ‘Oktay Başkan’ diyeceğim; yaşı, başı ve meslekteki deneyimiyle bunu çoktan hak ediyor.)
Gerçi, benim başkanım olmayı reddetti, hiç yüksünmeden, yalan olduğu
Sağır Sultan’ın bile malumu ‘Mini etekli kızı diri diri yaktılar’ haberini aklayan illegal oluşumun başkanlığında kalma ‘ısrarını’ (bir diğer ifadeyle inadını) sürdürdü ama, bu kadarcık ‘şahsi’ oynamasına da göz yumalım artık.
Herkesin, hepimizin başkanı o...
İşbu Oktay Başkan’la geçtiğimiz ay tanışmak nasip oldu, oturduk yemek yedik, çay içtik, yarenlik ettik.
Çok güzel birkaç saat geçirdik.
O kadar iyi, o kadar misafirperver, o kadar ‘anlayışlı’ biri ki... İnsana, empatilerden empati beğendiriyor.
Ne derse desin, ne yazmış olursa olsun, ona kızamıyorsunuz.
Ben mesela, haklı bir kızgınlıkla oturduğum yazımı, yanlış anlamasın, aman yeter ki incinmesin, kendisini istiskal edilmiş hissetmesin diye, ‘İyi hoş söylüyorsunuz da Oktay Bey; ikide birde
darbe ve darağacı anıştırması yapmak, seçilmişleri
Menderes’in akıbetiyle korkutmak yakışıyor mu çağdaş, medeni ve demokrat olma iddiasındaki bir insana?’ ifadeleriyle bitirmiştim.
Bunu çok sık yapıyor çünkü Oktay Başkan.
Eskiden
Demirel’i ve rahmetli
Özal’ı korkuturdu.
Şimdi Erdoğan’ı korkutuyor.
Bunu geçen gün bir televizyon programında sordular kendisine, üstelik bu satırların yazarından andaç cümlelerle...
Dediler ki, ‘Oktay Bey... Yazılarınızda darbe imasında bulunduğunuz için çok eleştiriliyorsunuz? Seçilmişleri Menderes’in akıbetiyle korkuttuğunuz söyleniyor. Neden böyle yapıyorsunuz?’
Neden mi böyle yapıyormuş?
Ülkeyi düşündüğü için böyle yapıyormuş.
Demokrasimiz yaralanmasın ve zedelenmesin diye böyle yapıyormuş.
Daha da önemlisi, 60 dönemindeki ‘acı, çok çok acı olaylar’ bir daha yaşanmasın diye böyle yapıyormuş.
Hemen söyleyeyim, bu açıklama kesti beni.
Tatmin oldum.
Oktay Başkan, hem ikide birde ‘idam gömleği’ ve ‘beyaz çarşaf’ hatırlatması yapan siyasetçilerimizin
vücut bütünlüğünü düşündüğü için, hem de ite
kaka belli bir ‘olgunluk’ noktasına getirdiğimiz demokrasimizi olası bir kazadan korumak için böyle yapıyormuş...
Ülkeyi düşünüyormuş...
Bunları, Oktay Başkan gibi, ‘gizli
iktidar odağı’na karşı eleştirel bir tutum içinde görmeye alışık olmadığımız bir ‘muvafık’tan duymak güzeldi...
Güzeldi de...
Neden ‘uyarı’ görevimizin öznesi hep ‘seçilmişler’ oluyor?
Darağacı kuranlardan, siyasetçilere beyaz
gömlek giydirme ayrıcalığına sahip olanlardan niçin esirgiyoruz bunu?
Onların hiç mi kabahati yok?
Hem, darağacı kurma ayrıcalıklarını nereden alıyorlar?
Ellerindeki silahlardan mı?
Peki, o silahları hangi ‘hukuk’a istinat ederek kullanıyorlar?
Ben, çok sevdiğim ve celadetine hayran olduğum Oktay Başkan’ın, bugüne kadar, ‘korku odağı’ olarak gösterilen yapıya karşı ‘celil’ bir çıkışta bulunduğunu hatırlamıyorum... ‘Sonları Menderes gibi olur’dan başka bir cümlesi yok...
Madem arzulanan demokrasimizin yara almaması, yaralanmaya yol açanlar kadar, ‘yaralayanlar’a karşı da bir çift sözümüz olmalı.
Öyle değil mi Oktay Başkan?
Haksızsam, ‘haksızsın’ deyin....