Ülkede ne zaman işler milletin arzu ettiği doğrultuda gitmeye başlasa hemen karıştırıcılar devreye sokuluyor.
Türkiye; geçmişi 40 yıl öncesine dayanan ama 28
Şubat’ın en bariz kazuratlarından olan üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldırmak için birinci eşiği geçti. Toplumdaki mutabakata parlamentodan da
destek gelince milletin özlediği tablo ortaya çıktı. İkinci oylamada da yine 400’ün üzerinde kabul bekleniyor.
Mecliste tartışmalar yaşandı, öyle de tahmin ediliyordu zaten. Akıl mantık sınırlarını zorlayan gerekçeler öne süren
yasakçı zihniyet bazen güldürdü, bazen üzdü.
Oylamalar falan işin prosedür kısmı.
İşin önemli olan bölümü ise
toplum mühendislerinin yeni bir
senaryoyla karşımızda duruyor olması.
Provokasyon tezgahında tehlikeli bir oyunun daha altyapısı hazırlanıyor.
MHP başörtüsü yasağının kaldırılması için ortaya koyduğu tavırla toplumdan büyük takdir topladı. Ama toplumla kavgası olanlar bu işten hiç memnun değil.
Cumhuriyet Mitinglerinde
“3 oy
CHP’ye, 1 oy MHP’ye” kampanyası yürütenler kendilerini sırtlarından vurulmuş gibi görüyor. Ve MHP’ye “sen de mi Brütüs” diyorlar. Ama demekle kalmıyorlar derin bir tuzağın da içine çekmeye çalışıyorlar.
Bu ülkede aslında üniversiteye gidip de başını örten kızların çok büyük çoğunluğunun inançlarından dolayı başlarını örttüğünü onlar da iyi biliyor. Aslına bakarsanız öyle ‘siyasi simge’ safsatalarına kendileri de inanmıyor.
Bunun en önemli ispatı binlerce kız öğrencinin, başörtüsünün yasak olduğu yıllarda okul içinde tek bir huzur ve düzen bozucu eyleme kalkışmamış olması. Başörtülüler 10 yıldır örtülerini çantalarına koyup okula girdiler çıktılar. Kimseyle itişmediler, dalaşmadılar, didişmediler. Hatta kışkırtmaya yönelik sözleri bile duymadılar. Anlaşıldı ki
Allah rızası için başını örten bir insanın kavgayla işi olmazmış.
10 yıldır başörtülüleri kamu düzenini bozmaya yönelik
test eden
yasakçı, ayırımcı, kışkırtmacı, dayatmacı, baskıcı ve saksıcı zihniyet şimdi ellerini ovuşturup yeni bir kanaldan devreye giriyor.
Akıllarınca MHP’ye; “sen misin bizi satan” diyorlar. Bir kısım
emekli askerlerin MHP Genel Merkezine gidip
protesto gösterisi yapmaları, MHP’yi
AK Parti’ye payanda olmakla suçlamaları, etek giyin demeleri, meydanlarda Sayın Bahçeli’ye yönelik çirkin pankartlar taşımaları vesaire.
Karıştırıcılar 70’li yıllarda zamanın en prestijli üniversitesi olan
İstanbul Üniversitesinde tek tük başı kapalı bayan öğrenci varken
ülkücü gençlerin onları kolladıkları fotoğrafı önlerine koyuyorlar.
Ve “madem başörtüsü yasağının kalkmasına MHP destek verdi biz onu kendi silahıyla vururuz” diyorlar.
Senaryo; başörtüsü yasağını savunup
laiklik, rejim, Cumhuriyet,
Atatürk gibi söylemleri dillerine dolayanları MHP’nin üstüne salmak. Ülkücü gençliğin başörtüsüne laf söyletmeyeceğini, el uzattırmayacağını herkes bilir.
Bugün; MHP Genel Merkezine kadar gidip sokakta bunu yapmanın zeminini yoklayanlar illaki yarın üniversitede bir öğrencinin başörtüsüne el uzatıp ülkücü gençlerin bam teline dokunmayı planlıyordur.
Bu provokasyonu ısıtan köşe yazarları çoktan kaleme sarıldı bile. İşte
Yalçın Doğan’ın yazdığı satırların bir bölümü:
“KURT işaretiyle ülkücülerin biri çıkıyor, "tekbiiiiir" diye bağırıyor, yanındaki tayfa aldığı emir üzerine, "Allah-ü Ekber, ya Allah Bismillah Allah-ü Ekber" nidalarıyla düşman siperlerine saldırıyor.
Düşman siperlerindekiler Kudretli Albay Alparslan Türkeş’in can ciğer meslektaşları, emekli askerler.
Mizah filan değil, aynen böyle. Önceki gün MHP Genel Merkezi önündeki manzara bu. MHP ilk kez askere fiilen saldırıyor.
Bu bir kırılma noktası. Askerle MHP’nin kırıldığı an.
Türban üzerinden askerle yaşadığı kırılma noktası, bunun en çarpıcı kanıtı.”
Bu işin yarım kalmaması için, tamam olması için şimdi MHP’yi bekleyen önemli bir sınav
kaldı. Bütün iç ve dış kışkırtmalara karşı uyanık olunması gerekiyor.