Ergenekon soruşturmasının muhtevası hakkında
yayın yasağı olduğu için çok şey yazılamıyor, söylenemiyor.
Buna rağmen kıyıda köşede sızan bilgiler var ve bunların hemen hepsi tüyler ürpertici özellikler taşıyor. Mesela illegal yapılanmanın asıl amaçlarından birinin
Kürt-Türk kavgası olduğunu söylüyor gazeteler. Korkunç bir
senaryo!
PKK terör örgütü yıllarca bunun için çırpınıp durdu; ama başaramadı. Çünkü insanlar
terör örgütü ile "
Kürt sorunu"nu birbirinden ayırıyor. Son seçimlerde bu gerçek çok daha net bir şekilde ortaya çıktı. Ne hazindir ki bölücü örgütün yapamadığını "Kuvvacı Ulusalcılar" deniyor; üstelik her iki tarafın öfkesini kabartacak provokasyonlarla.
Medyanın ısrarla üzerinde durduğu diğer bir korkunç iddia "2009'da
darbe yapılması" ile ilgili.
Sabah Gazetesi bu amaca yönelik "6 aşamalı bir plan"dan söz ediyor.
Hrant Dink cinayetinden bazı parlamenter ve yazarlara karşı düzenlenecek suikastlara kadar somut hadiselerden bahsediliyor.
Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması da Danıştay'a yapılan menfur saldırı da aynı çeteyle ilişkilendiriyor. "Bir ordan, bir burdan" mantığıyla planlanan
eylem haritasının maksadı belli: Halkı birbirine düşürmek ve
kaos ortamının neden olduğu bezginlik içinde demokrasiyi rafa kaldırmak.
Neden 2009? Dünkü gazeteler bunu sorguluyordu.
Taraf Gazetesi'nde Neşe Düzel'e konuşan
Murat Belge "2009'daki darbeden önce
kıyamet gibi kan akacaktı." diyor. Belge'nin söylediklerine göre darbe 12 Eylül'den daha kötü olacak ve bazı güçler "evinizin kapısını kırıp, içeride kim varsa temizleyecek". Senaryoya göre "dört-beş gün sonra da ordu kardeş kavgasına son vermek için" müdahale edecekti. İnanası gelmiyor insanın; lakin tutuklanan insanların evinden devletin en gizli
belgeleri çıkıyor.
Veli Küçük'ün "
JİTEM'i ben kurdum; o yüzden bende evrak saklamak alışkanlık oldu." türünden ifadeleri yer alıyor gazetelerde. Bu sözler doğruysa JİTEM ilk defa en yetkili ağızdan
itiraf edilmiş demektir. Yeni bilgiler ışığında
faili meçhul olayların tekrar araştırılması gerekiyor.
Hablemitoğlu cinayetinin bile kuvvacı güçlerle irtibatlı olduğu ifade ediliyor.
'Neden 2009?' sorusuna Belge, "
Büyükanıt 2008 yazında
emekli. Darbecilerin dayandığı bir şey olmalı ki 2009 hesabı yapıyorlar." diye
cevap veriyor. Dünkü
Star Gazetesi'nde Şamil
Tayyar da "Darbe planı için neden 2009 seçildi?" başlığıyla kaleme aldığı yazıda benzer bir atıfta bulunuyor ve "2008 yılının şûradan sonraki ilk 6 ayı
hazırlık evresi, 2009 yılının ilk çeyreğinden sonraki en uygun takvim de eylem zamanı..." diyor.
Şaşırtıcı yorumlar bunlar!
Kızıl Elma
ittifakı, Veli Küçük'ün kullandığı bir işyerinin ofisinde yapılmıştı. İki tarafı bir araya getiren Küçük'e ittifak için söz verenlerden biri eski Maocu şimdi kuvvacı bir parti liderinin oğluydu. Eski komünist yeni ulusalcı bu adam uzun bir zamandan beri kışkırtıcılık görevini zaten yapıyor. Ergenekon operasyonundan sonra pürtelaş toplantılar düzenleyerek kontrgerilla taktiği izliyor ve operasyonu yapan güvenlik güçlerini karalamaya yelteniyor. Bilgi kirlenmesi de bir çeşit "özel harp taktiği". Görünen o ki "
Ergenekon Terör Örgütü" ve yandaşları suçüstü yakalandı. Şimdi onun uzantıları
hedef saptırmak için topu taca atmaya çalışıyor. Oysa ortada
komplo teorileri değil adliyeye sevk edilmiş ve tutuklama kararına vesile olmuş somut bilgiler ve belgeler bulunuyor. Ve ister istemez halkın kafasını şu soru kurcalıyor:
Ayışığı ve
Sarıkız isimleriyle darbe teşebbüsünde bulunmakla suçlanan kendini
sivil toplum örgütüne adamış (!) şahısların
hesap vermediği yerde 2009'da darbe yapmayı planlayan ve o ana kadar bazı eylemlerde bulunmayı
ihmal etmeyen örgüt
adalet önünde hesap verecek mi? Ve daha önemlisi, 2009'da darbe ihtimalini konuşmak
Türkiye'ye yakışıyor mu? Darbecilerin ve yandaşlarının üzerine cesaretle gidilmezse, değil 2009, 2049'da da 2079'da da darbe konuşulur bu ülkede. Demokratik cesaret, hakperest adalet... Darbe kelimesini lügatlerden silecek kavramlar bunlar; kim bunları hayata geçirirse tarihe adını
altın harflerle yazdırır...