Ortaya koyduğu gerekçeyle
Meclis'in anayasa yapma
yetkisini budadı. Buna hakkı var mı?
Hayır, yok.
Anayasa, bu yetkiyi Yüksek Mahkeme'ye vermiyor. Mahkeme yeni bir içtihatla yetki alanını genişletti.
Kendisini Meclis'in üstünde konumlandırdı. 'Demokrasilerde parlamentonun üzerinde güç yoktur' kuralı Türkiye'de geçerli değil artık. Aslında bu, bir
sistem sorununa işaret ediyor. Parlamenter rejim çok ağır
darbe aldı.
Bunu söyleyen anayasa hukukçuları ve
siyasetçiler değil sadece... Bizzat
Anayasa Mahkemesi'nin Başkanı
Haşim Kılıç, iptal gerekçesini sistem ve rejim açısından sakıncalı gördüğünü yazdı. Yine Mahkeme Üyesi
Sacit Adalı karşı görüşüyle karara ciddi itirazlar getirdi. Mahkeme'nin kararlarına içeriden de muhalefet var. Üyeler arasında uzlaşma ve mutabakat yok.
Bugünlerde milli iradeyi kimin temsil ettiği sorusu moda. Bu soruya herkes kendine göre cevaplar veriyor. Tek bir kişiye indirgeyen de var. Milli iradeyi kimin temsil etmediğini artık biliyoruz; 550 sandalyeli Meclis'te 411 milletvekilinin olmadığı ortada. O kadar milletvekilinin kabul oylarının bir hükmü yok çünkü. 9
mahkeme üyesinin kararı 411 milletvekilinin üzerinde. Şüphesiz
demokrasilerde rakam her şeye kadir değildir. Ancak rakamlar hiç bu kadar da anlamını yitirmemişti. Türk demokrasisinde 9 üye 411 milletvekiline ağır bastı.
Belli çevreler yargının siyasallaştığını sıkça dile getiriyor. 367 ile başlayan, başörtüsü ve
AK Parti kapatma davası ile devam eden Anayasa Mahkemesi'nin kararları kadar siyaset içeren başka kararlar hatırlamıyorum ben. Herhalde bundan öte siyasallaşma olamaz. Karar ve gerekçeler iptal başvurusu yapan
CHP'nin öne sürdüğü hususların biraz daha genişletilmiş hali sanki. Bu gerekçeler Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını izah etmiyor. Hukuk zeminine oturtmuyor.
Gerekçeye bütünüyle Mahkeme'nin mevcut yapısı yansımış. Sonucu eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in karar ve gerekçeye dönüşmüş hali şeklinde açıklamak da mümkün. Mahkeme üyelerinin kendilerini oraya atayan ismin siyasi çizgisine göre hareket ettiği sır değil. Turgut
Özal'ın seçtiği üye ile
Demirel'in atadığı üye arasında fark var. Sezer'in belirlediği üyeler hakeza, diğerlerinden çok farklı. Gerekçe ağırlıklı olarak Sezer bir parça da Demirel, Özal ise kararın bütünüyle karşısında. Belki yadırganabilir ama Mahkeme'nin kararlarını üyelerin tercihi kadar altında imzası bulunan cumhurbaşkanları üzerinden de yorumlamak pekâla mümkün.
Başörtüsü kararının gerekçesinin ardından dün AK Parti hakkındaki kararın gerekçesi de
Başbakanlık'a ulaştı, bugün Resmi Gazete'de yayımlandı. Gerekçeler
Ankara siyasetinin en sıcak gündemi... Mahkeme AK Parti'yi
laiklik karşıtı eylemlerin odağı olarak gördü, ancak kapatma yerine para cezasını uygun gördü. Başörtüsü gerekçesine yansıyan rejim duyarlılığı AK Parti gerekçesinde de var... Başörtüsü kararı Meclis'in yetkisini sınırlamıştı, AK Parti gerekçesi ise siyasetin alanını daralttı.
Peki bundan sonra ne olacak? Mahkeme'nin ortaya koyduğu gerekçeli kararlar hiçbir sorunu çözmedi, aksine yeni sorunlara neden oldu. Böyle gitmez. Meclis ve siyasetin inisiyatifi ele alması ve sistemi revize etmesi gerekir. Başka çıkış yolu görünmüyor. Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerinin yeniden tanımlanması şart. Başbakan Erdoğan 'Milli iradenin üzerinde bir irade tanımıyoruz' dedi. MHP lideri Bahçeli tepkisini 'TBMM'nin görev ve yetkileri kısıtlanarak yargı ipoteği altına alınmıştır' diyerek gösterdi. Bir de öneride bulundu, Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini düzenleyen maddelerin değiştirilmesini istedi.
AK Parti ve MHP'ye CHP de
destek vermeli, sistem sorunu mutabakatla çözülmeli. Rejim güçlendirilmeli ve parlamenter demokrasi yeniden inşa edilmeli. Bu yetki karmaşasının kimseye hayrı yok.