Heves ettim aldım, elimde kaldı.
Şuna “
şapka giymek” mi yoksa “şapka takmak” mı demek gerektiğini de çocukluğumdan beri çözemedim ha... Bizde geçmişi ve geleneği olmadığı için belli bir deyim üzerinde uzlaşma sağlanamamış.
Şimdilerde Batı’da tek tük şapka kullanana rastlanıyor ama şapka, aşağı yukarı 1955-1956 yıllarında ortadan kalktı. Tövbe, hepten yokolmadı tabii, boyu kısaldı, kenarları küçüldü, altmışlı yılların başlarında artık ancak morukların, bazı
Amerikan memurlarının ve Süleyman
Demirel’in giydiği “arkaik” bir şey olmuştu.
O aralar bir de “Alamancı şapkası” modası çıkmıştı, kenarı tüylü “Tirol” şapkası hani, fakat bunu kullananlar genellikle ellerinde bir de, sesi dibine kadar açılmış, bangır bangır bağıran “transistorlu
radyo” taşıyorlardı, yıllık izine gelirken getirmişlerdi... (Sonra bu görevi, bu kez
müzik setini omuzlarına alıp dolaşan zencilere bıraktılar.)
Ben geniş kenarlı şapka severim. Otuzlu ve kırklı yılların iyice “rölöve” modeli olacak, şimdi “George Raft ya da James Cagney tarzı” desem bir tek
Atilla Dorsay anlar ama “Humphrey Bogart şapkası” dersem belki daha geniş bir kitleye seslenirim.
Yumuşak fötr olacak, bulursan Borsalino
marka, gangster
tipi.
Hatta, bin dokuz yüz onların sonları, bin dokuz yüz yirmilerin başlarının iyice kalkık, iyice geniş kenarlı
ressam ya da
şair şapkaları da keyiflidir, ama onlar azıcık “mütareke” kokarlar.
Berikilere de “republican” tabir edilir, cumhuriyetçi yani!
Silindir şapkadan, melon şapkadan ayırdetmek için denilmiştir sanırım, her sıradan erkeğin giyebileceği “demokratik” serpuş. (Eee, söyle bakalım, cumhuriyetçi misin, demokrat mı, yoksa bu ikisinden birini seçmek ve ötekini reddetmek gerektiğini sanacak kadar hıyar mı?)
Yeni aldığım şapka o kadar geniş kenarlı değil ama kendine elverir. Fakat rengi
siyah, şimdi
keçi sakal da bıraktım, suratımı büsbütün karartıyor. Aslında “sıçan kuyruğu” alacaktım, bulamadım. Kahverengi de bana hiç gitmez.
Evde giyip deneyecek oldum, kedim korktu, koltuğun altına saklandı.
Sokakta giyersem “DYP seçmeni taşra taciri” gibi görünmekten korkuyorum ben de.
Fakat, fes giymenin
yasak olduğu gibi, şapka “giymemenin” de yasak olduğunu biliyor muydunuz?
İlgili devrim yasasına göre bu böyle.
Yani bütün yetişkin erkekler, hepimiz her gün suç işlemekteyiz!
Bu konuda Atatürkçülük etsem, bu sefer de gülünç olma tehlikesi var.
En iyisi, doksan dokuz liraya 1935 modeli baklavalı kazak alıp onunla yetinmek mi acaba?
Kuzum geliniz, kazak kesmiyor, şu “avcı ceketi”, “golf pantalon” ve “iki renkli Sakson
ayakkabı” modasını da yeniden ortaya atınız... Yok mu,
Cemil İpekçi’yle başa çıkacak bir babayiğit modacı?
Ki ben de şapkamı gönül rahatlığıyla giyebileyim, görenler “dönem filmi çeviriyorlar galiba, şimdi arkadan
tramvay da geçer” demesinler.
Hanımlara da oturak şapka, tilkili yaka kürkü, kalın ipek çorap, bantlı iskarpin, iki sıra
inci gerdanlık uydurursak memleket kurtulur.
Birbirimize de, “bonjur bay, bonjur bayan, komantale vu, jö vuz an pri, mil mersi” diye sesleniriz, türbancılar şişer kalırlar.
O zaman oyumuz da elbette Kamubuyurum Tüz Bölemi’ne, kamutaya saylav seçmeye!
Sıkıysa verme, elin mecbur kalacak, çünkü ortalıkta başka parti bulunmayacak.