HANGİ SEMBOLE KARŞISINIZ?

MHP'nin başörtüsü yasağının kaldırılması için sergilediği açık tavır çok olumludur.


Bunu, Ak Parti'yi köşeye sıkıştırma olarak değil, MHP'nin samimi çizgisinin göstergesi olarak okumak doğrudur. Ancak MHP'nin başörtüsüne özgürlük için Anayasa'nın 10'uncu maddenin 4'üncü fıkrasında değişiklik yapılması yönündeki teklifinin, sorunu çözmek için yeterli olmayabileceği kaygıları önemsenmelidir. -Çözüm için bulunacak formülün son derece titizlikle belirlenmesi gerekiyor. Çünkü, çözüm karşıtları pusuya yatmış, bu noktada yapılacak bir hatayı ya da ihmali bekliyor. -Sivil Anayasa taslağını hazırlayan Bilim Komisyonu Başkanı Prof. Özbudun'un "10'uncu madde değişikliği sorunu çözmez" uyarısını dikkate almak lazım. Aynı şekilde, dünkü Zaman gazetesinde Doç. Dr. Bekir Berat Özipek'in "Yasağı kaldırırken tuzaklara düşmemek" başlıklı yazısındaki uyarılar da son derece önemlidir. Sayın Özipek burada şu ikazı yapıyor: "Başörtüsü yasağının kaldırılması için harcanan onca emekten sonra gerçekleştirilecek düzenleme, yarın bir yargı kararıyla kolayca geri alınabilir bir düzenlemeyi ifade etmemelidir. Bunun yolu, Anayasa'ya açık, yorumla daraltılması veya kullanılamaz hale getirilmesi mümkün olmayacak bir madde koymaktan geçiyorsa, bu yapılmalıdır." Özipek'in yazısında "hizmet alan - hizmet veren ayrımı" noktasında da çok önemli uyarılar yer alıyor ki, ben de, bu yöndeki genel eğilimin aksine, bu konunun altını ısrarla çiziyorum. Bir alanda özgürlük yolunu açarken, bir başka ve çok daha geniş bir alanı boğma sonucu doğuracak düzenlemelerden de kaçınmak gerekir. -Sayın Başsavcının çıkışı, hadiseyi "partilerin kapatılması" noktasına kadar varan olağanüstü şartlara sürükleyici bir nitelik arz ediyor. Parlamento'nun biri iktidar, diğeri muhalefet, iki partisini kapattığınızda elinizde hangi demokratik ortam kalacak? CHP ile çal ve oyna! Bu mu? Sayın Başsavcının alarmı, "Türbana özgürlük verilirse çatışma çıkar!" öngörüsüne dayanıyor. Peki bunun en küçük bir somut göstergesini sunabilir mi? Başörtüsünün üniversitelerde serbest olduğu zamanlarda - ki bu, Anayasa Mahkemesi'nin 1989 tarihli bilinen kararına rağmen 1997 - 28 Şubatına kadar devam etmişti- herhangi bir çatışma olmuş mudur? Çatışmadan geçtik, bir gerilim olmuş mudur? Oysa herkes, başı örtülü olanla açık olanın kol-kola arkadaşlık yaptığını biliyor. Kaldı ki, şu anda, sosyal hayatın içinde de başı örtülü olanla, açık olan yan-yana yaşıyor. Aynı aile içinde örtülü ve açık olan var. Çatışma nerede? Yasak için kullanılan bir başka gerekçe "baskıya dönüşür" tarzında ortaya konulagelmiştir. Oysa başörtülü cenahtan bir baskı da söz konusu olmamıştır. "Baskı"dan söz edildiğinde, bunu "başörtülüye karşı devlet baskısı" tarzında okumak daha gerçekçi olur. -Bir de "simge" meselesine değinmek gerekiyor. Çünkü son tartışmanın dozu, biraz da "simge" sözcüğünün kullanılmasından dolayı yükseldi. "Simge olduğunu itiraf ettiniz, öyleyse yasak kaçınılmaz!" gibi bir söylem sürüyor. Üstelik, "Dini de olsa yasak, siyasi de olsa yasak!" tonunda sürüyor bu söylem. O zaman "Gelin şu "simge"leri yeniden sayalım da, bu mantıkla yasağın boyutu nerelere ulaşacak görelim" demek gerekiyor. İslam'da buna "Şeair" deniyor. "Semboller" anlamına... Bunlara saygı gösterilmesi isteniyor. Ezan bir simge mesela... Ne yapalım ezanı? Ezan okunması bir baskıya dönüşüyor mu? Tekbir bir simge... Namaz bir simge. Cami, minare, başörtüsü, kurban, Kabe... Ne yapmalı bunları? Bunlar bir yerde, Türkiye'yi Türkiye kılan şeyler. Atina'da cami yapımına karşı tepkileri bir ölçüde anlamak mümkün. Ama Türkiye'de İslami sembollere karşı savaş açmayı anlamak mümkün değil. -Sembol sembol deyip duruyoruz. Sakın bu başörtüsü, karşıtları için bir sembole dönüşmüş olmasın. Bir "düşmanlık" sembolüne... Hani o dünya hep bir "Son kale" sendromu yaşıyor ya... Şimdi de başörtüsü "Son kale" gibi görülmeye başlamış olmasın!
<< Önceki Haber HANGİ SEMBOLE KARŞISINIZ? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER