Eh, derler ya, "iç güveysinden hallice" diye.
Pakistan'a göre öyleyiz. Ama çok da imrenilecek noktada değiliz. Biz de
darbelerden geliyoruz, bizde de din-devlet-
toplum ilişkileri hâlâ sorunlu, bizde de etnik alanda sancı var... Biz de başbakan asmışız. Bizde de siyasi hayat, küresel operasyonlara açık. Bizim siyasi hayatımız da partiler mezarlığı halindedir.
Onun için, henüz suikastçinin kimliği ile ilgili bir bulgu yokken peşin zihni şablonlarla sonuca ulaşmak çok sağlıklı değil.
Pakistan'ın hali tabii ki içler acısı. İşin içine böylesine ölümler de girdiğinde, her şeyin daha dramatik hale gelmesi kaçınılmaz oluyor.
Hassas bir coğrafya. Bağımsızlığını kazandığından bu yana,
Rusya, Çin ve
Amerika'nın güç mücadelesine
tanık olan bir zemin. Her uluslar arası ilginin bir bedel ödettiği
ülke. Her yerel güç birikiminin bir uluslar arası hesaba tekabül ettiği sosyal muhteva.
Hassas bir nüfus yapısı. Irklar, mezhepler, cemaatler hercümerci. Oynanmaya, kullanılmaya ve bölünmeye açık bir toplumsal gerçeklik.
Bangladeş'in bağımsızlaşmasıyla somut hale gelen bölünme sendromu nüfus yapısındaki sancı ile sürekli gündemde duruyor.
Nükleer güç. Pakistan, nükleer güce sahip sayılı ülkelerden birisi. Bir
İslam ülkesi. İslam ve nükleer ilişkisi, öncelikle Batı dünyasını tedirgin ediyor.
Batı dünyası, hem
Asya içindeki stratejik mevkii dolayısıyla Pakistan'la iyi geçinmek istiyor hem de Pakistan'ın elindeki nükleer gücün "Batı ile sorunlu" bir "İslam gücü"ne dönüşmesini istemiyor.
"Pakistan radikal İslamcıların eline geçer ve nükleer güç
kontrolden çıkarsa..." endişesi, en
baskın endişe durumunda. Bunun için Batı (öncelikle Amerika) Pakistan'daki iktidarları kontrol altında tutmakta ısrar ediyor. Bu da, Pakistan
siyasetinin sürekli dış kontrollü olmasına yol açıyor.
Böyle bir siyaset vasatı, sürekli problem üretmeye hazır bir vasattır. Darbe yaptıran,
Darbeci ile iyi geçinen,
Siyasetçiyi kendi temsilcisi haline getiren,
Kontrol edilemeyen siyasi yapılanmaları düşman ilan eden ve tasfiyesine çalışan,
Ve her halükarda iktidarı kontrol altında tutmaya çalışan bir dış gücün varlığı...
Pakistan'ı kuruluşundan bu yana bir sancılar ülkesi haline getiren ana sebeptir.
Son sürecin bir
Amerikan projesi olduğunu dünya - alem biliyor.
Pervez Müşerref'i yönlendiren, Butto'yu - Navaz Şerif'i sevk eden,
seçim sürecini başlatan ve
Afganistan işgalinden sonra Pakistan'a nizamat vermeye çalışan irade, Washington'un iradesi olmuş...
Ve bir suikast bu Amerikan planını sekteye uğratıyor.
Afganistan henüz durulmuş değil. Orada Amerikan planı yeterince işlemiyor.
Irak'ta Amerikan işgali var ve Irak durulmuş değil.
Şimdi de Pakistan planı suya düşmüş durumda...
Bu işin arkasında "
Radikal İslamcılar" bulunabilir mi?
Tabii ki bulunabilir.
Ama Pakistan, bir "Radikal İslamcı" grubun yön verebileceği bir ülke mi?
Ziyaül Hak, ordu gücüyle geldi, sonra bindiği uçakla havaya uçtu. Pervez Müşerref darbe yaptı, ama kullanabildiği güç malum. Darbeler,
darbeciler, iktidarlar gelip gidiyor. Bir "Radikal İslamcı" güç suikast yapacak ve ülke
kaosa sürüklenecek.
Bunu planlayabilecek bir Radikal İslamcı güç Pakistan'da var mı? "Yok" demek de anlamsız. Ama bu kolay sonuç, Asya'nın göbeğinde çok daha büyük bir mücadeleye tanık olabileceğimiz ihtimalini örtmemeli.
Evet, acıyı, Pakistan'ın 160 milyonluk
Müslüman halkı yaşıyor. Büyük potansiyel kaos içinde heba oluyor. Evet, İslam alakası, hem Pakistan'ın bütünlüğü için ana
harç durumunda hem de ciddi parçalanmaların zemini...
Bunlar yürek yarası.
Fakat gerçeğimiz bu. Biz de üç aşağı beş yukarı benzeşiyoruz. Her kesimden (laikler dahil) aydını ile İslam dünyası, kolay yargılamalar yerine, bu zorlu gerçeği nasıl sağlıklı hale getirebileceğimizi düşünsek daha iyi olacak. Çünkü kolay yargılama bize
beyin konforu sağlıyor ama, problemi ortadan kaldırmıyor.