Laik sistemin en etkili güvencesinin AB olduğunu bir türlü kabullenemiyorlar.
Birgün çok, hem de çok pişman olacaklar.
Öylesine ilginç bir sürece girdik ki, herşey birbirine karıştı.
Kavramlar, dünya görüşleri, hatta ideolojiler karmaşası yaşıyoruz. Eski solcular, bugünün tutucuları oldular. Eskiden laik kesim dünya’ya, özellikle
batı’ya açıktı. Bugün bir bölümü içine kapanmış, herkesi düşman görüyor.
Beni en çok kendileri hem laik, hem de ulusalcı-milliyetçi kanatta görenler şaşırtıyor. Daha doğrusu, onları bir türlü anlayamıyorum. Laik olduklarını söylüyorlar, ancak örneğin AKP kadar
dindar ve
türban yanlısı olan MHP ideolojisini paylaşıyorlar. Laik sistemi destekleyen, laikliği vazgeçilmez koşul olarak gören
ülkelere veya gruplara kapılarını kapatıyorlar.
-
Özgüven’i kalmamış ülke’nin her an bölüneceğine, özellikle batı’nın
Türkiye’yi parçalayacağına inanan bir kesim.
- Bir büyükelçinin yemek davetini dahi, “adamın ayağına gitmek” diye algılayan, Türkiye’yi
kurtarma misyonuna soyunmuş bir kuşak.
- Sadece
Osmanlı tarihi okuyup, “tarih tekerrürden ibarettir” diye, dünya ve Türkiye koşullarının değiştiğini kabul etmeyen bir zihniyet.
Korkutucu bir yanlızlık içinde yaşıyorlar.
Eğer bir gün, kazara bu ülkeyi yönetecek duruma gelseler, bizleri de aynı yanlızlığa mahkum edecekler.
Bu paranoya nedeniyle, gözleri laik sistemi koruma ve kollamanın önemini de görmüyor.
Bir bölümü, “sol” adına
laiklik bayrağını dik tutuyor, ancak öte yandan batı düşmanlığı yapıyor.
Diğer bölümü, hem batı düşmanlığı yapıyor, hem de gizlicedincilere göz kırpıyor. Zaten en tehlikelileri de bunlar...
Artık herkesin uyanma zamanı geldi.
Türkiye bir yol kavşağına doğru ilerliyor. Kendine yeni yön arıyor. Eskisi gibi,
siyah-beyaz ayrımı kalmadı. Çok daha iç içe, çok daha fazla gri tonları olan bir dünya kuruluyor.
Eğer bu dünyayı iyi
tarif edemez ve kendi yerimizi de iyi saptayamazsak, ilerde çok pişman oluruz.
Laik-demokratik sistemimizi korumanın en etkili yöntemini bulmamız gerekiyor. Bu da,
Avrupa Birliğine tam üyeliktir. Laik ulusalcılar, bugün düşman gibi gördükleri AB’yi, eminim yarın mumla arayacaklar.
* * *
ZİRA LAİKLİĞİN GÜVENCESİ AVRUPA BİRLİĞİDİR
Gözümüzün önünde bir gerçek var ve toplumun geniş kesimi henüz bunu görebilmiş değil.
Türkiye’nin laik sisteminin güvencesi,
Avrupa Birliğidir.
Bu gerçeği sürekli tekrarlıyorum ve okurlarımı bıktırma pahasına da hep tekrarlayacağım.
Özellikle, AB’den nefret eden ve açık bir düşman muamelesi yapan ulusalcı laikler bunu çok iyi bilmeliler. Bilmeliler ki, bugün yerden yere vurdukları AB’yi yarın mumla arayacaklar, ancak iş işten geçmiş olacak.
Avrupa Birliği bir melekler kulübü değildir.
AB, bir sistemdir.
Her üye ülkenin çıkarlarını koruyan, zenginleşmelerini sağlayan bir yapıdır. Bu binaya giriş koşulları ve binada yaşama kuralları vardır. Örneğin, o binada elle yemek yenmez.
Çorap çıkartılıp ayak parmakları veya
burun karıştırılmaz.
Bu binada oturmanın en önemli ve vazgeçilmez ilkesi üyelerin laik-demokratik bir sistemle yönetilmeleridir.
AB’de kilise veya cami ülke yönetemez.
Asker politikaya karışamaz. Darbe yapılamaz.
Eğer bunu Türkçeye tercüme edersek, hepimizin çok korktuğu
İran’laşma, Avrupa Birliği binasına grimiş ve tam üyelik katına yerleşmiş bir Türkiye’de gerçekleşemez. Ya o kattan çıkarılır ve binadan atılır veya İran’laşma sevdası taşıyan bir
iktidar gelirse bu sevdadan vazgeçmek zorunda bırakılır. Bir süre önce
Avusturya’da hükümet olan faşist Jörg Haider iktidarı gibi, “siz bu işi bırakın” denir.
Türkiye giderek muhafazakarlaşıyor. Bütün anketler bunu gösteriyor. Demek ki,
siyasi partiler de bundan böyle dindarlaşacaklar ve milyonların beklentilerini karşılamaya çalışacaklar.
İlerde, bu partilerden biri çıkıp, bir adım daha atıp din unsurunu ülke yönetimine tam anlamıyla sokmak istediğinde ne olacka?
Bu gidişe laik medya mı karşı çıkacak?
Silahlı Kuvvetler mi DUR diyecek?
Darbe yapıp, milyonları tanklarla mı korkutacağız?
Böyle bir olasılığa sadece AB direnebilir.
Bunun koşulu da tam üyeliktir.
AB ancak tam üye durumuna girmiş bir Türkiye’ye güvence sağlayabilir.
AB ile
ekonomik-mali ve sosyal açılardan iç içe girmiş bir Türkiye,
Brüksel’den gelecek sinyallare çok daha duyarlı olacaktır.
Ekonominizi, bütçenizi bir sisteme bağladıktan sonra “ben buranın kurallarına uymak istemiyorum” diyemeyeceğinizden dolayı, kulüpten atılma tehlikesi çok daha caydırıcı etki yapacaktır.
İşte bundan dolayı AB, laik sistemimizin en etkili güvencesi olacaktır.
Yeter ki, tam üyelik aşamasına gelebilelim.
Şimdi bana, “uğraşma zaten almayacaklar ki” diyeceksiniz.
Ben de size “
Hayır, Türkiye kulübe girip koşullarını yerne getirsin, kimse bizi kapı önünde bırakmaz “ yanıtını vereceğim.
Gelin, bu kısır tartışmaları bir kenara bırakıp, tüm gücümüzle AB projesine asılalım