YEREL ÇETE, KÜRESEL ÇETE

Malatya'daki misyoner cinayeti hakkında ortaya çıkan yeni bilgilerin, kamuoyunda şaşkınlığa yol açması şaşırtıcı.


Bir çeteler yılı olan 2007'de, Türkiye'nin başından geçenleri biraz olsun hatırlayanlar için, biri yabancı 3 kişinin boğazı kesilerek öldürüldüğü bu olaydan yükselen pis kokular da fazla sıra dışı olmamalı. Bu olaydaki tuhaflıklar serisi, dava dosyasında kurbanlarla ilgili araştırmanın, sanıklarla ilgili incelemeden büyük yer tuttuğunun ortaya çıkmasıyla başlamıştı. Mesela, ölenlerin hesapları 2 yıl geriye doğru incelenirken, öldürenlerin hesapları sadece 6 aylığına araştırılıyordu. Sanıklardan birine, "Misyoner faaliyetlerine dur de, sana devlet desteği sağlarız" dediği öne sürülen bir şahıs, Malatya savcılığına başvurarak olayın perde arkasını anlatmak istediğini söylüyor. Ancak, savcılık bu kişiyi sorgulamak yerine, konuyu başka bir savcılığa havale ediyor. Bunun üzerine, şahıs ifade vermekten vazgeçtiği gibi, hakkında da takipsizlik kararı veriliyor. Sanıkların sadece olay anında üzerlerinde bulunan telefonlarıyla yaptığı görüşmeler incelenirken, bu kişilerin 6 ay içinde kullandığı onlarca farklı telefon ve bunlarla yaptıkları görüşmeler araştırma dışında tutuluyor. Halbuki, sanıkların bu telefonlarla, adresleri Ankara Özel Harekat Daire Başkanlığı ve Malatya 2. Ordu Lojmanları olarak görülen 2 şahısla görüşmeler yaptığı belirtiliyor. Yapılan bir suç duyurusunda, bir komutanın telkiniyle bir üsteğmenin bir öğretim görevlisiyle konuştuğu ve bu kişinin saldırganların elebaşısını azmettirdiği öne sürülüyor. Saldırıdan sonra, olay yerinden uzaklaşmaya çalışırken yaralanan sanığın tedavi için bulunduğu hastanedeki kamera kayıtlarının başına gelmedik kalmıyor. Ses kaydı yapamadığı için 10 gün sonra sistem değiştiriliyor. Kaydedilen görüntülerin 'kopyalanamadığı' gerekçesiyle silindiği, bazı kasetlerin kayıp olduğu, sanığın konuşmasının bir askerî yetkili tarafından engellendiği medyaya yansıyor. Saldırının bir numaralı sanığı, olaydan bir gün önce atış talimi yaparken yakalanıyor ve silahına el konuyor. Ancak aynı silah olay yerinde bulunuyor. Polisin, 58 YTL ceza keserek el koyduğu silahın, bir gün içinde sanığa nasıl ulaştığı hâlâ muamma. Hadiseyle ilgili bu karanlık noktalar, birkaç gündür büyük puntolarla gazetelere yansıyor. Gazeteleri takip etmeseniz de, şayet Kurtlar Vadisi dizisini biraz dikkatlice izliyorsanız, işsiz güçsüz gençlerin milli duyguları istismar edilerek, kirli hesaplar için nasıl kullanıldığını görüyorsunuzdur. Bu kadar hayatımıza giren çete belasının, dizilere konu olması çok normal. Hatta gençler için biraz uyarıcı oluyorsa faydalı da. Çünkü, bu sene Türkiye neredeyse her ay yeni bir çeteyle tanıştı. Susurluk çetesi ile kamuoyunun dikkatini çeken bu hastalık, Sauna çetesi, Eryaman çetesi, Şemdinli çetesi, Danıştay çetesi, Ümraniye çetesi ve son olarak Malatya çetesi ile uzayıp gidiyor. Bazıları, Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi saldırılarında olduğu gibi, eylemden sonra ortaya çıkarılan çeteler. Bir kısmı ise Atabeyler çetesinde olduğu gibi, Başbakan Erdoğan dahil önemli isimlere suikast planlarıyla suçüstü yakalanan çeteler. Pasif kaç çete olduğuna dair tahminlerse muhtelif. Ancak dikkat çekici bir nokta, her konuda Türkiye'nin adeta röntgenini çeken Avrupa Birliği'nin, dizilere konu olan çete olgusuna bu yılki İlerleme Raporu'nda değinmemiş olması. 6 Kasım'da yayınlanan rapora bu gözle bir daha baktım. Gerçekten de Dink cinayetinin, Danıştay saldırısının, Malatya olayının ele alındığı paragraflarda bile çete meselesine tek kelimeyle bile değinilmiyor. Hangi Avrupalı ile konuşsanız, söz dönüp dolaşıp TCK 301'inci maddeye geliyor. Türkiye'nin imajını baltalamaktan başka işe yaramayan bu maddenin sakıncaları ortada. Ama kimse, demokrasimiz için çetelerin 301'den büyük bir tehlike olduğunu göz ardı edemez. Çeteleri ihmal ederek demokrasi yaşatılamaz. Tek teselli, demokrasiyi sabote etmek ve özellikle dindar insanları 'terörist' diye yaftalayarak zor duruma düşürmek için plan yapan bu çetelerin yavaş yavaş deşifre olması. Şimdiye kadar, Türkiye'de dindarlara atfedilen birçok olayın arkasından karanlık çetelerin çıkması, dünyanın farklı yerlerindeki benzer motifli eylemler hakkında da kuşkuları artırıyor. Kimlik kartında Müslüman yazan, 3-5 kendini bilmezin tetikçilik yaptığı ve tüm Müslümanları karalayan bazı eylemlerin arkasında da acaba küresel çeteler mi var?
<< Önceki Haber YEREL ÇETE, KÜRESEL ÇETE Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER