Medyadaki en güçlü lobinin porno ve gay lobisi olduğunu unutmuşum. Üstelik, evinde çocuk pornosuyla ilgili CD’ler bulunan Tercüman’ın Genel Yayın Yönetmeni
Ufuk Büyükçelebi’nin beni
hedef gösteren yayınlarından canım yandığı halde.
Neyse, artık ok yaydan çıktı, son pişmanlık para etmez.
Bir gün herkesin eşcinsel olacağına inanan zavallının
akıl danesi, aklınca bize porno
dersi vermiş. Türk sinemasındaki porno tarihini bilmiyormuşum, acaba hiç porno film izlemiş miyim?
Onun gibi uzmanı değilim, derse ihtiyacım olabilir ama doktorunu
Oxford’da yapan
Sabancı Üniversitesi’nin saygın tarihçisi Hakan
Erdem’in onun için söylediği ‘Cahil bilgiç’ lafını hatırlayınca, tereddüde düştüm.
Nasıl tereddüt etmeyim?
‘Efendi’de yazmış, demiş ki, ‘Fatin
Rüştü Zorlu’nun dedesi Rus İbrahim Paşa’dır. 19. yüzyılın başında
Petersburg limanından ayrıldığı kruvazörüyle 1825 yılında
Artvin’e sığınmıştı.’
Hakan Erdem, Rus adı bile bilinmeyen bu
paşa için ‘hayali kahraman’ diyor. Hadi, böyle bir kahraman var. Erdem diyor ki, bu paşayı 1825 yılında kruvazöre bindiremezsin. Çünkü kruvazörler daha yapılmamıştı.
Devam ediyor Erdem, diyelim ki kastedilen kruvazör değil de gemiydi.
Gemi Baltık’tan yola çıktı. Bunun için önce Cebelitarık’ı geçmesi gerekir.
Osmanlı’ya sığınacaksa ilk liman
Cezayir’dir. Niye oraya sığınmıyor?
Diyelim ki, beğenmiyor.
Girit,
İstanbul,
İzmir var sırada. Hadi hiçbirini beğenmedi, Boğaz’ı geçti. Ya da yolu izlemek üzere Vikingler gibi gemisi
küçüktü, karada sırtında taşıyıp
nehir yolunu izleyerek
Karadeniz’e ulaştı.
Erdem’e göre yine mümkün değil, çünkü Artvin’de liman yok.
Ticaretle uğraşan Topbaş ailesinin de Sabatayist olduğunu iddia eden efendi, tezine dayanak yaptığı tekstildeki ‘Antariye (entari), atlas, astar, fustan (fistan), hirka (hırka), dulbent (tülbent)’ gibi birçok sözcüğün
İbranice olduğunu, önemli kısmının
İspanya’dan gelen
Yahudilerin kullandığı Ladino dilinden geldiğini yazıyor.
Hakan Erdem’e
kulak verelim: ‘Merak ettim, araştırdım. Ama bu kelimelerin biri bile İspanyolca ya da İbranice’den gelmiyordu... Osmanlı Yahudileri İbranice değil İspanyolca konuşuyordu. Sonra hiçbir Yahudi İbranice konuşmazdı. İbranice ölü bir dildi ve sonradan diriltildi.’
Efendinin,
matbaanın ilk Mason Yirmi Sekiz Çelebizade Mehmet Said Paşa’nın sadrazamlığında getirildiği tezine gelince...
Erdem, efendiye şu cevabı veriyor: ‘Düşünelim, matbaa 1727’de geldi. Ama yine mümkün değil. Çünkü 1727’de Çelebizade Mehmed Said değil Damat İbrahim Paşa sadrazamdı. Çelebizade 1755-56’da sadrazam oldu.’
Daha bunun gibi birçok örnek var. Erdem, efendinin A, B, C’sini düzeltmekten helak olmuş. Haksız mı?
Hani denir ya,
deve değil kuştu, sürünmüyordu uçuyordu.
Bu durumda tarih bilgisi çöpe atılan efendinin porno tarihi konusundaki ders bilgisine nasıl güvenebilirim? Akıl hocası çakmışsa kankası
genç oğlana güvenmek de olmaz. Yeni kankasına başvursam onun da dalak sorunu var şimdi, meşguldür. Mahallenin hergelesine gitsem, kimlik sorunu yaşıyor, uğraşamaz.
Ne yapalım, başımızın çaresine bakalım, kervan yolda dizilir.
‘Aslan gibi çocuk’
Şimdiye kadar üzerinde durmadım, ama bazı
gazete ve internet sitelerine haber olduğu için yazma ihtiyacı hissettim.
İşçi Partisi, ‘Operasyon
Ergenekon’ kitabı için soruşturmanın gizliliği ihlal ve adil yargılamayı etkileme gerekçesiyle
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcılık
takipsizlik verdi,
Sincan 1.
Ağır Ceza Mahkemesi Reisi Osman
Kaçmaz,
itiraz üzerine bu kararı kaldırdı.
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda çok açık hüküm var.
Kamu davasına müdahil olabilmek için o eylemden dolayı mağduriyetin ortaya çıkması gerekiyor.
Kitabın piyasaya çıktığı 2008 yılı
Şubat sonunda İşçi Partisi Genel Başkanı
Doğu Perinçek ve arkadaşları tutuklanmamıştı. Üstelik kitabın hiçbir sayfasında onlarla ilgili tek satır cümle yoktu.
Sadece kitabın 262. sayfasında
Tuncay Güney’le ilgili değerlendirmelere yer verirken
Aydınlık Grubu’nun ‘
Tuncay Güney’i Ergenekon’un içine
Fethullah Gülen bilinçli olarak soktu’ iddiasını hatırlattım, o kadar.
Dolayısıyla CMK’ya göre İşçi Partisi, bu kitapla ilgili müdahil olamaz ve dava açamaz. Kitapta ismi geçenler açabilir, nitekim
Veli Küçük ve arkadaşları bu yola başvurdular. İstanbul’da mahkemem devam ediyor.
Bu durumda karşımıza iki soru çıkıyor: 1- İşçi Partisi’nin kanunen dava açma hakkı bulunmadığı halde
Osman Kaçmaz neden bu temel hukuk bilgisini görmezlikten geldi? 2- Aynı konuda iki ayrı dava açılması hukuken mümkün değilken Osman Kaçmaz neden böyle davrandı?
Hadi diyelim, diğer davamdan haberdar değildi. Ya İşçi Partisi’nin başvurusu? Bu sorulara hukuka dayanarak
cevap veremiyorsanız, hele bu hukuksuzluğa
Abdullah Gül ve
Tayyip Erdoğan kararları başta olmak üzere birçok hadisede rastlıyorsanız, altında bir çapanoğlu aramak kaçınılmaz olur.
Çünkü, hukukun bittiği yerde söz sahibi olanların zihniyeti sorgulanır.
Nitekim, gerçeklerin gün ışığına çıkması için yatsıyı bile beklemeye gerek kalmıyor. Ergenekon iddianamesinin eklerinde
sanık Kemal Kerinçsiz’in ‘Aslan gibi çocuk’ diye
tarif edip taltif için gözlerinden öpmesi, arif olanlar için yeter, artar bile.
Tesadüfe bakın; Ergenekon kitabı yüzünden
hapis cezasına çarptırılan Zihni Çakır’ın hakimi de Ergenekon sanığı Kemal Kerinçsiz’e ‘ağabey’ diye hitap eden değerli bir hukukçumuz çıkmıştı.
Ne mümbit toprağımız varmış...