Pakistan’daki rejim krizi ortada. O yüzden Gül’ün
gezisi kritik dengelere göre planlandı.
Devlet Başkanı
Pervez Müşerref’in Suudi
Arabistan gezisinden sonra
Türkiye’ye gelmesi olasıydı.
Ama o zaman Türkiye’nin desteği "Pakistan’a değil Müşerref’e" diye algılanacaktı.
Abdullah Gül’ün
İslamabad gezi programı bu ince hesaplara uygun yapıldı.
Türk Cumhurbaşkanı, sadece Müşerref ile görüşmekle kalmayacak.
Muhalefetin iki önemli lideri
Benazir Butto ve
Navaz Şerif’le de buluşacak.
Pakistan’ın stratejik konumu eskiden sadece Çin’le birlikte düşünülürdü.
Afganistan savaşları paradigmayı değiştirdi, yeniledi. Artık Pakistan ve Afganistan bölgede birlikte çalışan Batı’nın iki müttefiki olsun isteniyor. Teşbihte hata olmazsa... Türkiye ve
Yunanistan gibi.
Ankara,
Washington’da yakından izlenen
işbirliği için
ilk adımı bahar aylarında attı.
Pervez Müşerref ile Afgan Devlet Başkanı Hamid
Karzai, Ankara’da buluştu. ABD’nin sadece el sıkışmalarını sağlayabildiği iki lider Türkiye’de ortak deklarasyona
imza attı.
Abdullah Gül’ün Pakistan gezisinden sonra işbirliği için somut proje masaya konulacak.
Tıpkı
İsrail-
Filistin örneğinde olduğu gibi ortak
ekonomik çıkar zemininde ilerlenecek.
Projenin mimarı
Odalar Birliği olacak, adresi ise Tora-Bora.
Yani
Usame bin Ladin’in saklandığı dağlar bu kez barışa
hizmet edecek.
Anayasa kime sorulur
BAŞLIKTAKİ soruyu yadırgamayın... Çünkü sonuçta Anayasa da mevsimsel bir metin.
Gönlünüzden nasıl bir Türkiye geçiyorsa, onu bilmek yeterli.
O Türkiye’ye uygun Anayasa’yı yazmak işin en kolay kısmı.
AKP’nin Anayasa taslağındaki temel eksik belli.
Yarının Türkiye’si için kimden vizyon alındığı ortada yok. Eğer tek bir partinin vizyonu esas alındıysa eksik...
Yok AKP bile
yeni Anayasa’daki Türkiye siluetine sahip çıkmıyorsa daha da kötü.
AKP işin içinden çıkamayınca sıra
sivil topluma geldi.
Süheyl Batum Hoca’nın
Barolar Birliği için hazırladığı
taslak tamam.
TÜSİAD ve sendikalar önümüzdeki günlerde metinlerini kamuoyu ile paylaşacak.
Odalar Birliği ise farklı bir yöntem izleyecek.
Yeni Türkiye ve yeni Anayasa’yı eşanlı olarak tartışmaya açacak.
Önce nasıl bir Türkiye istediğimize karar vereceğiz.
Ardından o Türkiye’ye uygun Anayasa için çalışacağız.
Sıddık Bilgin kitabı
İZMİR’de
trafik kontrolünde ölen gencin haberini gördüğümde... Gözüm tesadüfen masamdaki Sıddık Bilgin kitabına takıldı.
Neden bilmem, aralarında 22 yıl olan bu iki ölümü irtibatladım.
İzmir’deki hikáyeyi bilmeyen kalmadı, Sıddık Bilgin’inkini anlamak çok daha zordu.
Timur Gürkan gibi gazeteci arkadaşların aylar süren takibi... Parlamenter ve aralarında benim de bulunduğum bir grup gazetecinin karlı dağlara tırmanıp iz araması sonucunda Sıddık Bilgin isimli öğretmenin önce işkencede öldürüldüğü, ardından kaçarmış süsü verilerek kurşuna dizildiği ortaya çıktı. O tarihte infazın sorumlusu ilan edilen devlet yetkilisi A.Ş. kendisini bildik söylemle savundu: Sanık
PKK’lıydı... Dış mihraklar
hedef gösteriyordu...Siyasiler
prim uğruna karalıyordu.
Anlayacağınız, 22 yılda zihniyet hiç değişmedi.
İzmir’deki
genç için de onlarca bahane bulunacak. Örneğin, "Araçtaki
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide bombacısı olsaydı, polis kahraman ilan edilecekti" denilecek. El hak doğru, ama yine de trafik suçlusunu öldürmek hiçbir vicdana sığmayacak.
Anayasa’yı tartıştığımız şu günlerde aklıma takılıyor...
Eğer kullanamayacaksak daha fazla demokrasinin anlamı ne ki?