(Bir Uydu Fırlatamama Hikayesi'nin devamı)
Uyduyu fırlatamadık ama programı da kesmedik. Belki de bütün grubun uydu tesislerinden daha çok merak ettiği Şeytan adası gezisi, programının gözdesiydi. Teknik
arıza sonrası düşen yüzler, daha sonra filme de alınan ünlü “
Kelebek” romanı gibi bir esere kaynaklık etmiş
Adaları gezecek olmamızdan dolayı biraz olsun güldü.
Fakat gün bizi yine
sağanak yağışla selamlayınca “Ada gezisi iptal oldu” anonsu duyuldu. “Uçağın kalkmasına daha 12 saat var, nasıl
vakit geçecek” serzenişleri arasında yeni bir anonsla ada programının yapılacağı duyuruldu.
Binlerce
Fransız mahkûmun ölümüne sebep olmuş Şeytan adasına doğru yola çıktığımızda bizden önce tekneye binen
Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın şen kahkahaları duyuldu. Başına toplandığımız Bakan Yıldırım’la keyifli bir sohbet başladı.
Kendisi de
denizci olan Bakan, biraz sonra soluğu dümenin başında aldı.
Sağanak yağmur devam ederken usta manevralarla ilerleyen Bakan Yıldırım
küçük bilgilerle bizi aydınlatmayı
ihmal etmedi.
“Hava Şartları gayet güzel. Burada yağmur yağdığı zaman hava sakinleşir. Denizde karadakinin tersinedir. Denizde yağmur düşmeye başladı mı deniz sütliman olur. Denizde bir de şamandıralara dikkat etmek lazım. Şamandıralar bizi gitmek istediğimiz yere götürür.”
Tabii hemen ardından siyasi sorular geldi. Ancak Bakan Yıldırım dümendeki ustalığını, bu sorulara verdiği cevaplarda da gösterdi ve bizi ustaca savuşturdu.
“En son ne zaman dümene geçmiştiniz?”
“Hala dümenin başındayız.
Ulaştırma Bakanı her zaman işinin başındadır.”
“
Türkiye'nin dümeninde olmak mı zor yoksa okyanustaki bu geminin dümeninde mi?”
“Türkiye'nin dümeni daha zordur. Türkiye'de hava çok değişken olduğu için. Türkiye buraya göre daha zor.”
“Denizle aranız iyi peki Deniz
Baykal'la aranız nasıl?”
“Adı Deniz olan her şeyle aramız iyidir. Denizler olmasa dünyanın yarısı açlıktan yarısı da soğuktan ölür.”
“
Deniz Baykal?”
“Şimdi
siyaset yapma. Burada ne güzel işimize bakıyoruz.”
Hoş sohbet devam ederken Bakan Yıldırım’ın “Kara göründüüü” anonsu ile herkes yerini aldı.
Adaya çıktığımızda inanılmaz güzel bir
manzara bizi karşıladı. Palmiye ve
Hindistan Cevizi ağaçları bütün ihtişamı ile adeta herkesin başını okşuyordu. Hafif hafif yağan yağmur altında ağaçlara yaklaştığımızda onlarca
maymun bir anda yaprakların arasından ortaya çıktı.. Kendilerine uzatılan ekmek parçalarını iştahla yerken biz rehberimizin eşliğinde yavaş yavaş adanın içlerine doğru süzülmeye başladık.
Rehberimiz “Burası Şeytan adası değil Kral adası. Esas cezaevleri burada Şeytan adası karşıdaki küçük adadır” dedi. Eh bizler de “Şeytan adasına niyet, Kral adasına kısmet” demekle yetindik.
Her iki tarafı ağaçlarla kaplı taş yolda yürürken rehberimiz “Buraya Şaka Yolu diyoruz. Daha doğrusu mahkûmlar öyle derlermiş. Bu kadar güzel bir manzara ile karşılaşınca ‘Cennete gedik’ diye sevinirler ardından meşhur cezaevini görünce hayal kırıklığına uğrarlarmış. Çünkü kimsenin hayatında görmediği işkence burada yapılıyordu.”
Islanarak yukarıya doğru çıktığımızda gördüğümüz cezaevi bize de aynı duyguları yaşattı.
Yaşlı rehberimiz yapılan işkenceleri ve uygulamaları o kadar iştahla anlatıyordu ki başta tercümanımız olmak üzere hepimiz çok şaşırdık. “Azılı mahkûmlar burada hizaya getiriliyordu. Öyle kimsenin falan da buradan kaçtığı yok. Kelebek filmi sadece bir hikâye” dedi ve meşhur filmin başka bir yerde çekildiğini söyledi.
Bu meşhur adalar şimdi turizme açılmış. Hatta adada bir
otel bile var. Tropikal iklime alışık olanlar için güzel bir seçenek. Ancak adım başı çıkan ismini bilmediğimiz hayvanlar, daha önce su sarnıcı olarak kullanılan şimdi içinde timsahın olduğu
havuz ve binlerce sinek Türk kafilesine hiç cazip gelmedi. Manzara çok güzel ama içine girdikçe karşılaşılanlar bizi oldukça tedirgin etti. “Dışı seni yakar içi beni” deyimi sanki buralar için söylenmiş.
“Güzel Türkiyem”, “Senin kıymetini bilemiyoruz” sözleri arasında önce Bakan Yıldırım ardından da diğer grup üyeleri, kaçarcasına adadan ayrıldık.
Burada bir itirafta bulunmak istiyorum.
Ayna programını izlerken “
Saim Orhan’ın peşine takılmak varmış bütün dünyayı geziyor.” derdim. Şimdi anlıyorum ki bu iş dışarıdan göründüğü kadar kolay değilmiş. O güzel manzaraların arasında ne sıkıntılar çekiliyormuş…