Pazar günleri yayınladığım yazılar davulcunun yellenmesi gibi gürültüye gittiklerinden, aslında bunu okumasanız da olur.
Ekmek parası derdinden,
eşek gibi yazmak zorundayız ama... Olsun, biz yazalım da siz okumayın.
Azıcık bayatlamış bir konuya değineceğim... Nasıl olsa okunmuyor, “Almanlar
Paris’e girdiler” yazsam kimse tepki göstermez!
Bayatlamış dediğim, çağımızın ölçülerine göre bayatlamış... Haber on beş günlük... Kimse de değinmedi.
Lenin’in bir türlü gömülemeyen
mumyasıyla ilgili.
Mumya seksen dört yıldır kavanozun içinde öylece yatıyor. Kuyruğa girip bakıyorsun.
Bendeniz
Moskova’da Lenin’in “anıtkabirinin” kapısına kadar gittim de, o sıralar kapalı olduğundan, mumyayı göremeden döndüm. Bir yandan
nöbet değiştiren askerleri seyrediyor, bir yandan tepeme üşüşen
Kızıl Meydan orospularını “de get bacım beni günaha sokma” diyerekten kovalamaya çalışıyordum... Yanımda da
Hıncal Uluç!
(Ne o, “anıtkabir” deyince irkildiniz mi? Kimseyi kızdırmamak için ille Frenkçe “mozole” mi diyeceğiz?)
Eh, ne yapalım, Lenin’i göremedim ama
Kahire Müzesi’nde koca Ramses’le şöyle on beş santimetre uzaklıktan uzun uzun bakışmışlığım vardır.
Bunların ikisi de yıkılmış devletlerin
çağlar gerisinde kalmış başkanları değil mi, aynı kapıya çıkar.
Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasından sonra “Lenin’i artık gömelim mi gömmeyelim mi?” diye uzun uzun tartışmışlardı Ruslar, hatırlarsınız.
Gömmemeye, “turistik” bir “atraksiyon” olarak orada öylece tutmaya karar verdiler, biliyorsunuz.
Yıllık bakımı beş yüz bin dolara patlıyormuş!
Bakımı sürdürülürse, daha beş yüz yıl da dayanırmış öylece.
Geçenlerde Bolşevik darbesinin doksanıncı yıldönümü çok kısıtlı bir çevrede kutlandı ya... Eskiden buna “ekim devrimi” denirdi,
kutlamalar da pek görkemli olurdu... Hatta ülkemizde pek çok kişi ilk doğan oğluna
Ekim, ikinciye
Devrim adını koyardı... Eh, kızlarına da Lenin’in eşinin adını verecek, yani Nadiejda Krupskaya diyecek halleri yoktu! Öte yandan Stalin’in eşi Nadiejda Alliluyeva da “kocasına sormadan ve izin almadan
intihar etmiş” bir
hain değil miydi? O hiç uymazdı.
Kutlama ayağından Moskova’ya giden İtalyan Komünist Partisi Birinci Sekreteri Olivero Diliberto, mumyaya talip olmuş.
Roma’ya götürüp daha görkemli bir anıtkabir yaptırmayı, orada teşhir etmeyi düşünürmüş.
Fakat Rus Komünist Partisi Birinci Sekreteri Gennadiy Zuganov kendisini terslemiş.
Bu Diliberto Yoldaş, Abdullah
Öcalan’ın Roma’ya sığınmasında da devrin başbakanı Massimo d’Alema’ya
baskı yapmış, “aktif rol oynamış” olan adam.
İstiyorsa, ben kendisine buradan, Apo değil ama birçok kalıntı, birçok
fosil, birçok mumya gönderebilirim! Hem de canlı canlı.
Kimisini hayvanat bahçesine koyarlar, çocuklara
bilet kesip gösterirler, kimisini kavanozda saklarlar, bazılarını tuzlarlar.
Ya da, yarısını tava yarısını ızgara yapar gibi, kimini
köşe yazarı, kimini parti başkanı falan yaparlar.