Benazir Butto’yu ilk ve son kez, 3
Aralık Pazartesi günü öğleden sonra,
İslamabad’daki Serena Otel’in lobisinde gördüm. Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ile görüşmeden çıkmıştı. Etrafı önce
Pakistanlı gazeteciler tarafından kuşatıldı. Sonra birkaç meslektaşımla yanına gittik. Türk gazeteciler olduğumuzu söylediğimizde sevindi ve uzun uzun
Türkiye’yi ne kadar sevdiğini anlattı. Bu sevgisini,
diktatör Ziya ül Hak’ın idam ettiği babası Zülfikar Ali Butto’dan
miras almış olduğunun altını ısrarla çizdi.
Yıllar sonra
ülkesine ve aktif siyasi yaşama dönmüştü, dolayısıyla heyecanlıydı. Yakın bir zamanda kanlı bir saldırıyı atlatmıştı, dolayısıyla tedirgindi. Seçimlerin yapılıp yapılmayacağı, adil olup olmayacağı belli değildi, yani gergindi. Gül’ün, Devlet Başkanı Perviz Müşerref ile muhalefet partileri arasında arabuluculuk yapma girişimini “pozitif” bir adım olarak niteliyordu. “Laik” bilinmesine rağmen, “İslamcı” bilinen AKP’yi yakından ve takdirle izlediğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Demokrasiye geçişte Türkiye’yi ve AKP’yi kendimize örnek almak istiyoruz. Cumhurbaşkanı Gül ile bunları da konuştuk.”
Her türlü bela sırada
Ülkesine, “
demokrasiyi geri getirmek” misyonuyla geri döndüğünü söyleyen Benazir Butto’nun yolculuğu yarım kaldı. Onun katledilmesinin sembolik anlamı öylesine yüklü ki bundan böyle bir başka Pakistanlı siyasetçinin “demokrasiye geçişte Türkiye’yi örnek alma” iddiasını dile getirme şansı kalmayacağa benziyor. Zira uzun bir süre Pakistan’da demokrasiye dönüşün hayalini kurmak bile imkansızlaşabilir. Zaten çok hassas ve kırılgan dengeler üzerinde yol alan Pakistan çok daha kötü noktalara sürüklenebilir. Bu suikastın arkasında gerçekten
Taliban ve/veya
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı ilişki içinde bazı radikal İslamcı gruplar da çıkabilir, bazı “derin” odaklar da. Pek bir önemi yok. Çünkü kim, neden yapmış olursa olsun Pandora’nın kutusu sonuna kadar açılmış durumda:
Laik-İslamcı çatışması:
Her ne kadar Pakistan’ın harcı İslam ile karılmış ve adı “İslam cumhuriyeti” olsa da ülkede çok güçlü bir laik gelenek ve laik orta
sınıf mevcut. Butto’nun bir tür “
laiklik sembolü” olduğu düşünülürse bu suikast laik-İslamcı çatışmasını tetikleyebilir.
Sünni-Şii çatışması:
Her ne kadar Butto öne çıkarmamaya çalışsa da köken olarak Şiidir. Onun öldürülmesi, zaten yıllardır süren Sünni-Şii çatışmasını tırmandırma riski mevcut.
Asker-
sivil çatışması:
Üniformasını çıkarmaya zorlukla ikna edilen Devlet Başkanı Perviz Müşerref ve güçlü Pakistan ordusunun bu suikast nedeniyle demokrasiye geçişi,
vaat ettiklerinin aksine erteleyebilirler. Bu da son dönemde patlak veren asker-sivil gerginliğini zirveye çıkarabilir.
El Kaide’nin yayılması:
Butto’nun en büyük iddiası, sınır
bölgelerinde etkili olan Taliban/El Kaide unsurlarına karşı daha etkili bir mücadele yürütmekti. Bu sayede
Washington’dan da epey
destek alıyordu. Bu yüzden onun öldürülmesi radikal İslamcıların lehine ve ABD’nin aleyhine olmuştur. Pakistan iyice istikrarsızlaşırsa Taliban/El Kaide tüm ülkeye yayılabilir ve burası teröristler için tam anlamıyla “güvenli bir bölge” haline gelebilir.
Etnik çatışmalar:
Tam bir mozayik olan ülkede etnik boğazlaşmalar yaşanabilir.
Dış çatışmalar:
Pakistan’ın
Afganistan ve
Hindistan’la olan anlaşmazlıkları, farklı odaklar tarafından provoke edilebilir ve ülke kendini dış çatışmaların ortasında bulabilir.
Müslümanların imajı
Yaklaşık 170 milyon nüfuslu,
atom bombasına sahip bir ülkenin “
iç savaş” benzeri bir ortama sürüklenmesi sadece bölgeyi etkilemeyecektir. Her şey bir yana bu suikast, İslam dini ve Müslümanların, dünyanın diğer kesimindeki imajını iyice yerle bir etti.
Örneğin düne kadar kendi içinden, 35 yaşında bir kadın başbakan çıkartabilmenin gururunu yaşayan İslam dünyası, bundan böyle 55 yaşında
muhalif bir kadın liderin katlinin ayıbını taşıyacak.