Ve daha önceki partilerde olduğu gibi, ikinciler birincileri bir süre vitrinde tuttuktan sonra kenara itiyorlar. Partiler
PKK'nın emriyle ve PKK'nın siyasi unsurlarıyla oluşturulduğu için ılımlılar bir türlü partiye hâkim olamıyor, parti politikalarını belirleyici hale gelemiyor.
HADEP ve DEHAP'ta basın müşavirliği yapan Eyyüp Demir, 'içeriden' gözlemlerle yazdığı "Legal
Kürtler" adlı kitabında bu süreci çok iyi anlatır.
Son olarak
Ahmet Türk'ün genel başkanlıktan alınıp yerine PKK tarafından Nurettin Demirtaş'ın oturtulması DTP'deki aynı sürecin ifadesidir.
Şimdi Ahmet Türk,
Sırrı Sakık ve
Aysel Tuğluk Merkez Yürütme Kurulu'ndan çekildiler. Bunu dışa karşı "
Parlamento çalışmalarına yoğunlaşacağız" diye ifade ediyorlar.
Tabii DTP'de PKK'nın yaptığı operasyonu, partinin büsbütün aşırılaşmasını tasvip etmediklerini söyleyemiyorlar, böyle diyorlar. Bu sözleri, 'örgütsel' faaliyetler yerine parlamento çalışmalarını
tercih ettikleri anlamını da içeriyor.
'Koşullar sertleşti'
PKK'nın siyasi uzantıları, partideki bu operasyonu "sertleşen koşullara göre yeniden kadrolaşma" diye tanımlıyorlar.
Tabandaki
halk partideki sertleşmeyi doğru bulmuyor. PKK'nın siyasi uzantıları "Koşullar sertleşti... ne yapalım, biz de sertleştik" gibi bir mantığı tabana benimsetmeye çalışıyorlar.
Peki, "koşulları sertleştiren" kim?
Hür seçimlerin yapıldığı bir ülkede... AB sürecinde demokratik reformların yapılmakta olduğu bir ülkede... Etnik milliyetçi hareketin parlamentoya girdiği, grup kurduğu, pek çok kimsenin de bunu yumuşak bir geçiş umuduyla olumlu karşıladığı bir süreçte...
Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un Bahçeli ile tokalaştığı, böylece medeni bir tablonun oluştuğu bir dönemde...
"Koşulları sertleştiren" kim?!
PKK'nın kendisi! PKK'nın terörü tırmandırması!
Mahmut Alınak'ın içindeki kini kusarak
itiraf ettiği gibi, "krizi derinleştirme" politikası!
Gerilim siyaseti
Ahmet Türk ve arkadaşları basında bazı ziyaretler yapmak istiyormuş. Buna kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum. Görüşler elbette çok farklı olabilir ama "demokratik usuller" konusunda Türk ve arkadaşlarıyla oturup konuşulabilir.
Basın, ılımlı Murat Bozlak ve arkadaşlarının HADEP yönetiminde olduğu sırada bu tür ziyaretleri üst düzeyde kabul etmiş, haklarında olumlu yazılar da yazmıştı! Ahmet Türk,
Sırrı Sakık ve Aysel Tuğluk da konuşma ve yazılarıyla medyada yer alan isimlerdir.
Ama PKK'nın siyasi taşeronu olarak DTP'de makamlara oturtulmuş olan aşırıları makul hiç kimsenin muhatap alacağını sanmıyorum.
Hem terörün siyasi uzantısı olmak, hem medeni insan gibi muhatap alınmak! Mümkün mü?
DTP'de ılımlıların bir süre vitrinde tutulup ardından 'ihtiyat'a sevk edilmeleri çözüme katkıda bulunmayacak, aksine gerilim ve kutuplaşmayı körükleyecektir.
Halk bunu mu istiyor? Çağdaş dünya bunu mu istiyor?
Dün Leyla Zana'ya
ödül veren AB kurumları ve ülkeleri bugün neden DTP'nin PKK'dan uzak durması için uyarı üzerine uyarı yapıyor?!
Seçimlerde niye oy kaybettiniz? Mahalli seçimlere "kan ve
ölüm" diye mi gireceksiniz?!
Hiç düşündünüz mü?