DAĞLICA’daki baskından 48 saat sonra önümüze çok kritik bir istihbarat geldi.
PKK’nın kaçırdığı askerlerden biri, 2002 yılında
Mersin’de Abdullah
Öcalan için yapılan bir izinsiz gösteride yakalanmış, 6 ay
hapis yatmıştı.
Bu kişi hakkında başka bilgiler de vardı.
Mesela
Kürtçe
Windows için açılan bir
imza kampanyasına katılmıştı.
Yani Kürtçülükle ilgili birçok eylemin içinde yer almıştı.
Haber çok ilginçti.
İki buçuk saate yakın tartıştıktan sonra bu haberi yayınlamamaya karar verdik.
Çünkü orduda görev yapan binlerce Kürt asıllı
genç vardı.
Bunlar arasında kahramanlıkları anlatılanlar da bulunuyordu.
Böyle bir haber, ordu içinde zararlı sonuçlara yol açabilirdi.
Ancak o gün aklıma şu soru da takılmamış değildi.
Geçmişinde böyle bilgiler olan bir genç, bölgedeki bu kadar kritik bir göreve gönderilmeli miydi?
* * *
Biz haberi yayınlamadık ama onu izleyen hafta içinde bu defa internette bir dedikodu kampanyası başladı.
Sonunda olay, 8 askerin tutuklanmasına kadar gitti.
Ben bu konuda
Adalet Bakanı gibi düşünmüyorum.
Ölen gençler ne kadar içimi yaktıysa, o çocukların ölmeden geri gelmelerine de gerçekten sevindim.
Ne var ki, bu olayın mutlaka soruşturulması gerektiğine de inanıyorum.
Mesela eski
TBMM Başkanı
Bülent Arınç’ın sorduğu şu soru:
"Bu olay nasıl oldu? 200 kişi bir anda sınırdan girdiyse termal kameralar işe yaramadı mı? Nerede bir araya geldiler, bu istihbarat nerede?"
Arınç, "Söyleyeceğim çok şey var ama söyleyemiyorum" diyor.
Şimdi bunları AKP’li bir milletvekili söylüyor diye, duymazdan gelemeyiz.
Çünkü aynı soruları ben de soruyorum.
Dahası nereye gitsem, insanların ağzından da aynı soruları işitiyorum.
Belki anlamlı olur diye bir ayrıntı da vereyim.
Bu insanlar Türk ordusuna çok güven duyuyorlar.
Diyeceğim, onlar bu soruları soruyorsa,
Genelkurmay’ın da mutlaka sorması gerekir.
Bu çok önemli.
Neden mi?
* * *
Hiç çekinmeden teşhisimi açık açık söyleyeyim.
O bölgede art arda çok vahim iki büyük stratejik hata yapıldı.
Her ikisinde de, çok sayıda genç insan hayatını kaybetti.
Onlar canlarını kaybederken, PKK adlı
katil sürüsü de, hiç hak etmediği bir
psikolojik kazanç sağladı.
Bitme noktasına gelmiş bir
örgüt, psikolojik moral buldu.
Bir de uluslararası alanda yine dikkatleri çekti.
Yani bu iki stratejik hatanın maliyeti hepimiz için ağır oldu.
Eğer bu teşhiste birleşiyorsak, bununla yüzleşmeyi de bilmeliyiz.
"Mücadelenin ortasında bunun hesabı sorulamaz" diyemeyiz.
Dememeliyiz.
* * *
Benim de aklımda bazı sorular var.
Bu soruların bir kısmı askeri açıdan cahilce olabilir.
Yine de soracağım.
Üç saat
taciz ateşi olduğu halde, neden
yardım gelememiştir?
Gündüz saatlerinde o bölgede bazı hareketler olduğu istihbaratı alındığı halde, neden gece intikalinde ısrar edilmiştir?
PKK’lıların götürdüğü 8 askerle ilgili tahkikat derinleştirildiğine göre, bunun komuta kademesindeki yansımalarına da bakılması gerekmez mi?
* * *
Tekrar ediyorum.
Bu stratejik hataların maliyeti ağır olmuştur.
O nedenle tekrarlanmaması için çok ayrıntılı ve gerçekçi bir inceleme gerekir.
Bunu en çok da, askerine bütün kalbiyle
destek veren insanlar istiyor.