Kabul, ikiyüzlü taraflarımız, çifte standartlarımız, her acı, her mazlum, her
mağdur karşısında aynı hızla çarpmayan
kalplerimiz, yontmacılığımız filan var...
Tamam.
Milletçe böyle şeylerle malulüz... tamam.
Ama, kimi konuda, bir "büyük, derin, engin ve zengin bir kamu vicdanı" var.
"
Filistin meselesi" mesela.
Hep inanırım ki, "kamu vicdanı"nda özel bir yeri bulunan bu mesele, sadece "din kardeşliği" veya salt "
İsrail düşmanlığı (hatta
Yahudi düşmanlığı)" olmaktan ziyade...
Emperyalizm, yayılmacılık, halklara zulüm,
ırkçılık, aşağılama, bağnazlık, dinsel ve etnik nefret, kalleşlik, acımasızlık;
Ekonomik, sosyal, kültürel şiddet ve
baskı; kırım, kıyım, tehcir, yurdundan etmek, yurdunda
esir etmek, yurdunda güvensiz ve çaresiz kalmak ablukaya almak, açlığa mahkûm etmek gibi zaviyelerle ve hem kalp ile hem akılla sıkı kavransa, bize başka şeyleri, tarihi ve bugünü de daha iyi anlatacak.
O pek olmuyor ama böyle olmaması, hassas bir kamu vicdanı gerçeğini de değiştirmiyor.
Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve
Hükümeti;
Bu hassas kamu vicdanına hassasiyetle
hesap vermek zorunda.
Çünkü, Türkiye tarihinin, en azından hani "
Cezayir halkının
bağımsızlık hakkına emperyalizm kuyruğunda çekimser kalmış" lekeler tarihimizin en ciddi kirlerinden biri bulaştı üstümüze.
Kir ve kan bulaştı hepimize. Üçüncü gün, ısrarla yazmaktan başkası gelmiyor elimden.
Ankara; İsrail yüzlerce Filistinliyi katletmek üzere saldırı kararını almışken Türkiye'ye gelen İsrail Başbakanı ile ne konuşulduğunu, ne konuşulmadığını açıklamak zorunda.
Hükümet (v
e devlet) bundan kaçınamaz.
Çünkü, kandırıldıysa bir türlü, kandırıyorsa bin türlü.
Her halükârda, kir ve kan üstümüze bulaştı.
Kamu vicdanının en hassas olduğu bir konuda, bu ülkede ama varlıklı ama
yoksul, soldan sağa, her kesimden, kökenden milyonlarca insanın içi acıdı. Çok acıdı.
Acının katmeri, bir de utanç.
İsrail Başbakanı "bizimkiler"i kandırdıysa da utanç; "bizimkiler" kendilerini veya bizi kandırdıysa da.
Bunu sormak Meclis'in görevi, muhalefetin işi, ama AKP Grubu'nun da sorumluluğu.
Bunun peşine düşmek gazeteciliğin gereği.
Bunu talep etmek insanlığın, kamu vicdanının
doğal sonucu.
Bir şey daha;
Devlet; hükümet ve
Genelkurmay, aynı kamu vicdanına, "İsrail ile işler"in dökümünü de verebilmeli.
Tanklar, helikopterler, uçaklar... Paralar hükümete de Genelkurmay'a da ait şahsi varidat olmadığına göre; siyasi ve askeri kararlarla İsrail savaş, şiddet, baskı,
katliam makinesine akıtılan "kamu kaynakları".
Öyle turizm,
portakal ticareti, lokum,
hurma alışverişi filan değil...
İsrail silahlarını besleyen kamu kaynakları!
İsrail uçaklarına açılan kamu tesisleri!
Hassas kamu vicdanını yaralayan, yaraları kanatan, çocuklara kıyan ne varsa!
Filistin'in ölü çocukları da soruyor: Bizi vururlarken sen ne yaptın be Amca!
Ablukada aç ve yarı ölü kapatırken bir yılı daha, ölü (veya ölümüne
sakat) girdikleri yeni bir yılda, o çocukların da hatırasına, daha umutlu, hakikatli, hakkaniyetli günlere
tanık olmak dileğiyle.