Herkes, bu plan üzerinden aslında daha büyük resmi tartışıyor.
O resim de,
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
sistem içindeki yerinin demokratik standartlarla bağdaşmıyor olmasıdır.
Bu ülkede her kim kendi hafızasını yoklasa, ardı ardına sıralayabileceği içe dönük ve
demokrasi dışı birçok "
Askeri
eylem"i görebilir.
Fethullah Gülen de görebilir,
Rahmi Koç da...
Deniz
Baykal da görebilir,
Tayyip Erdoğan da...
Demirel de görebilir,
Erbakan da...
Cumhuriyet gazetesi de görebilir, Vakit de...
Mehmet Ali
Birand da görebilir,
Cengiz Çandar da...
Askerin şaplağı bugün şuna rastlamıştır, yarın ötekine...
Bu memlekette
CHP de kapatılmıştır, Refah da, Adalet Partisi de...
Bakın işte, Radikal'den
Murat Yetkin, askerlerin akredite ettiği, o camia ile ilişkileri iyi olan bir isim olarak bu temel soruna nasıl işaret ediyor:
"Önemli olan Genel
kurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ'un 'içimizde ba-rı-na-maz' dediği, demokrasiyi ve hukuk devletinin gereklerini kabullenemeyen devlet görevlilerinin sistemdeki mevcudiyetinin devam ediyor olduğuna dair silinmeyen kanıdır. TSK, artık bünyesini 'Genç Subaylar' hastalığından ya da 'Kurtarıcı Subay Sendromu'ndan arındırabilmelidir.
Bu kanı birbiri ardına verilen demeçlerle değil, bu işlerin peşini hâlâ bırakmayanların cezalandırılması, bundan sonra kalkışacakların caydırılmasıyla sağlanır. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne zarar veren, bu işe kalkışanların sessizce kenara çekilerek ceza görmeden görüş alanından kaybedilmeleri değildir. Asıl zarar verenin bu olduğu artık görülmelidir.
Başbakan Tayyip Erdoğan gibi
Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un da bu işin arkasında kim olursa olsun cezalandırılacağı sözünü vermeleri önemlidir. CHP lideri
Deniz Baykal'ın bu işe ordu içinden karışan olmuşsa yalnız adli ceza değil, idari ceza alması talebinde bulunması da önemlidir.
Toplum ve
siyaset geç de olsa bir olgunlaşma aşamasına geliyor. Esas kaçırılmaması gereken fırsat budur.
Ordu içinden ya da dışından demokratik hayatın olağan akışına kendi grup çıkarı doğrultusunda yasadışı müdahale edenler, bunun artık karşılıksız kalmayacağını anlamalı." (18 Haziran 2009)
Evet, bu "Genç
subaylar" sendromuna ne oldu?
Aslında bence sorun, sadece "Genç subaylar"la sınırlı da değil.
"Genç subaylar" da bir zihniyet içinde büyüyor ve "memleketi
kurtarma misyonu" üretiyorlar.
Türkiye, hep "o misyon"un sancılarını yaşayarak geliyor.
Umur Talu, Sabah'taki yazısında "Belge'nin 'düzmece' olmadığına bizi en çok inandıran ne?" sorusunu sorduktan sonra peş peşe "Çünkü"ler koymuş. "Çünkü"lerin tamamı, "Askerin kuralsızlık dosyası" ya da kendi kuralına göre iş yapma hamleleri niteliğinde... Gelin birkaç "Çünkü"yü okuyalım:
"Çünkü, bu mümkün bir şey.
Çünkü, bu
sürpriz değil.
Çünkü, şaşılacak bir iş değil.
Çünkü, bu hiç olmadı değil.
Çünkü, bunları hazırlamakla görevli insanlar oldu.
Çünkü, bunları gerçekleştirmekle görevli başkaları oldu.
Çünkü, Türkiye'de, bir kısım kurmay subaylıkta, esas iş bu oldu.
Çünkü,
darbe tasavvurlarını konuştuğumuz bu memlekette bir sürü darbe ve müdahale oldu.
Çünkü, sivillere karşı askeri tezgâhları konuşuyoruz ya, Gladio, Kontrgerilla, Jitem vesaire tam da bu tür işlerin içinde ve bu tür işler için oldu.
Çünkü, bazı partilerin, bazı siyasilerin, halkın bir kısmının, hatta büyük kısmının "düşman" sayılabilmesinden söz ediliyor ya, resmen buna dair çok çok sayıda gizli ama çok sayıda açık
belge bile oldu.
Çünkü, "Türk Silahlı Kuvvetleri Üst Kademe İdeolojisi", kabul edin ki, "dış düşman" ölçülerini NATO ve ABD otomatiğine bağladıktan sonra, tabii ki
Osmanlı ve Cumhuriyet'in kuruluş şartlarının da geleneğiyle birleştirerek, esasta öncelikle "iç düşmanlar" üstüne yoğunlaştı.
Çünkü..."
Böyle devam edip gidiyor yazı ve şu cümleye geliniyor:
"Şimdi en çok kimi kurmay subay şaşırıyordur:
Görev bildikleri, normal gördükleri bir şey için zanlı, suçlu muamelesi görmeye!" (18 Haziran 2009)
Evet durum bu. Şu anda kurmay subaylar, kendilerine tabii misyon olarak öğretilen şeylerin suç haline gelmesine şaşırıyor olmalılar.
Ama
evet suç. Demokrasi bunu kaldırmaz. Zaten askeri müdahaleler de ancak başarılı oldukları zaman kendilerini meşrulaştırabilmişlerdir. Başarılı olamayanların ipe gittiği de bir vakıadır.
Bundan sonra artık, memleket kurtarma adına sergilenecek her başına buyruk askeri eylem,
hedef tahtası olmaya mahkûmdur.
Onun için, askeri, bu son derece riskli alandan kurtarmak ve memleketin kurtarılması kararı da dahil tüm sorumluluğu, vatandaşın oylarıyla
yetki verilmiş kurumlara vermek gerekiyor.
Bırakın, Askerin yaptığı işleri de Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da
Milli Savunma Bakanı'nın savunacağı bir sistem yapılanması oluşsun.