Zalimden mi, mazlumdan mı?
Emperyalizmden mi, mazlum milletlerden mi?!
Bazı okurlarımdan böyle mesajlar alıyorum.
Gerek son
Gazze faciasında gerek 2006 yazında
Lübnan’a saldırdığında
İsrail’i ve
Amerika’yı en çok eleştiren yazarlardan biri olduğum halde, bazı okurlarımın beni böyle eleştirmesini çok önemli buluyorum. Çünkü bu eleştiriler insan zihninin bir zaafını yansıtıyor: Karmaşık olayları basite indirgeme, ak-kara ya da dost-düşman mantığı...
Halbuki hayatın ve her karmaşık olayın birçok rengi, birçok ayrıntısı vardır.
Tarihten birkaç örnek
Öfkelilere
cevap vermenin yararına inanmıyorum. Ama bazı okurlarıma cevap yazdım, bazı örnekler verdim:
-
Mustafa Kemal Paşa, kesinlikle mandaya karşı olduğu halde
Sivas Kongresi’nde neden mandaya karşı tek kelime etmemiş, hatta bildiriye
İngiltere karşıtı ifadelerin girmesine neden karşı çıkmıştı?!
Çünkü sadece
Yunan işgalini ve
Ermenistan tehdidini
hedef seçmişti, haklı olarak bir de İngiltere’yi katıp cepheyi genişletmemeye özen göstermişti.
-
Abdülhamit neden
İstanbul’un fethinin törenlerle kutlanmasını yasaklamıştı?! Çünkü törenli kutlamaların Yunan ve Rum kesimini
tahrik edip siyasi sorunlara yol açmasını önlemek için yapmıştı bunu.
- Ali Paşa azınlıkların eşitliğini daha bir vurgulayan Islahat Fermanı’nı neden 1856’da
Paris Kongresi’ne giderken yayımlamıştı?!
Osmanlı’nın “
Avrupa devletler hukuku camiası”na girmesini sağlamak için bunu yapmış, Osmanlı’ya yirmi yıllık bir barış ve reform dönemini kazandırmıştı.
Görüyor musunuz; dıştan, kaba bakışla, olayların ayrıntısına nüfuz etmek ne kadar farklı?
Karmaşık siyasi olaylarda ayrıntıları iyi bilmek, ilgili bütün unsurları dikkate alacak kadar da geniş ufuklu bakabilmek gerekir. Gazze ve İsrail meselesine de öyle...
Hamas faktörü
İsrail militarizmini en çok eleştiren yazarlarından biri olduğum halde, elbette
Türkiye’nin milli menfaatlerinin hangi dengelerde olduğunu hiçbir zaman aklımdan çıkarmayacaktım.
Elbette Amerika’da gündeme gelecek Ermeni tasarısını ve
Yahudi lobilerinin Türkiye’yi desteklemesi gereğini hiç gözden kaçırmayacaktım.
Nitekim
Başbakan da konuşmalarını dengeleme ihtiyacını duyuyor artık.
Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın şu sözlerine bakın:
“Kalıcı
ateşkes için
Filistin güçlü olmalı, bunun için El
Fetih ve Hamas uzlaşmalı... Hamas’ı onaylamıyoruz ancak Hamas’sız barış zor! Hamas’ın bir karar vermesi lazım: Silahlı bir
örgüt mü, siyasi bir hareket mi olacak?”
Babacan’ın bu sözlerinde bırakın ak-kara basitleştirmesini, bin tane faktör var: Filistin halkına sahip çıkarken Hamas’ı
silah bırakmaya çağırıyor, FKÖ’nün önemini vurguluyor... Bunlar aynı zamanda hem İsrail’e hem
Atlantik ötesine mesajdır.
Köşe yazarı sadece hitap ettiği kamuoyunun sözcüsü olmamalı, gerektiğinde kamuoyundaki duygusal rüzgârlara karşı çıkabilmelidir! Bu sorumlulukla,
köşe yazarı karmaşık olayları basite indirgemekten, düşünme seviyesini düşürmekten, bigi ve analizi önemsizleştirmekten sakınmalıdır.
Netice: İsrail saldırganlığını kesinlikle kınıyorum! Aynı zamanda diyorum ki, Türkiye Gazze halkını sonuna kadar desteklemelidir ama Hamas’ın peşinden sürüklenemez!