PKK,
Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları gibi askeri olarak yok edilebilir mi? Sanmıyorum, en azından bunun hiç de kolay olmayacağını, olsa bile çok ağır bedellere yol açacağını düşünüyorum. Her şeyden önemlisi PKK’nın askeri anlamda
tasfiyesi
Kürt sorununun çözümü anlamına gelmeyecek ve kısa bir süre sonra PKK artıkları veya başkaları tarafından yeni örgütler kurulacaktır. Açıkçası Tamil Kaplanları’nın yenilgisinin de Tamil sorununun çözümü anlamına gelmediği ortadadır. Özellikle Sri Lanka yönetiminin Kaplanlar’ı tasfiye etmek için Tamilli
sivillere reva gördüğü zulüm ve katliamların izini kolay kolay silmek mümkün olmayacaktır.
Yine de PKK’nın Tamil Kaplanları’ndan kendine bir
ders çıkarmasını bekliyorum. Bu da özetle “artık bu devirde
silahla bir yere varılamaz” dır. Bir süreden beri büyük güçler kendi aralarındaki sorunları hafiflettikçe, şu ya da bu
ülke veya bölgede silahlı mücadele yürüten gruplara verdikleri çekmeye başladılar.
Kaplanlar, her ne kadar esas güçlerini Tamil halkından alıyor olsalar da uluslararası arenada tecrit edilmenin sonuçlarıyla baş edemediler. Bu noktada, uluslararası camianın Sri Lanka yönetiminin her türlü evrensel kuralı askıya alarak yürüttüğü topyekun harekatı görmezden gelmesinin veya yeterince önemsememesinin rolü büyüktür.
Yerel seçimlerin mesajı
PKK’nın şu anki durumu da bir ölçüde Tamil Kaplanları’na benziyor. Uluslararası
destek tam olarak bitmemekle birlikte giderek azalıyor ve en önemlisi
Irak Kürtleri PKK’yı eskisi kadar tolere etmiyor. Türk devletinin Sri Lanka’daki gibi sivil kayıpları da göze alarak içerde ve dışarda PKK’ya yönelik topyekun saldırıya geçmesi her ne kadar söz konusu olmasa da, daha önce kara harekâtı sırasında
tanık olduğumuz gibi, Türk ordusunun örgüte yönelik “ölçülü” operasyonlarına herhangi bir ciddi
itiraz beklenmiyor.
Dolayısıyla en son
Dağlıca ve
Aktütün örneklerinde gördüğümüz gibi PKK kırsal alanda hâlâ etkili eylemler
düzenleme kapasitesine sahip olabilir; bunları yine
İstanbul,
İzmir ve
Diyarbakır’da yaşanan türü büyük kentlerdeki
terör eylemleriyle destekleme yoluna da gidebilir, fakat bunlar ülkeyi daha da istikrarsızlaştırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. İşte tam bu noktada şu soru karşımıza çıkıyor:
Türkiye’nin
daha fazla istikrarsızlaşması
PKK’nın işine mi yarar?
Normal şartlarda PKK gibi örgütler için bu sorunun cevabı “tabii ki” olacaktır. Ne var ki içinden geçtiğimiz süreçte, PKK’nın tam tersine “daha fazla istikrar” a ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Zira istikrarsızlık yasal ve yasadışı Kürt hareketinin sistemden iyice kopmasına yol açar. Halbuki son yerel seçimlerde DTP’nin aldığı yüksek oy ve kazandığı yeni belediyeler, bu hareketin mevcut siyasi sisteme eklemlenmesinin mümkün olduğunu, daha önemlisi
Güneydoğu seçmenin arzusunun “kopma” değil “yapışma” olduğunu bizlere gösterdi. Diğer bir deyişle, eğer AKP lideri Erdoğan’ın, TSK başta olmak üzere sistemin diğer güçlü odaklarının da destek verdiği, hayali gerçekleşse ve
iktidar partisi DTP’nin kalelerini düşürseydi, “kopma” süreci hızlanır,
buna paralel olarak
Kürt sorunu daha yakıcı bir hal alıp ülkenin dört bir tarafını feci bir şekilde kuşatabilirdi.
Abdullah
Öcalan ve PKK’nın lider kadrosunun, yerel seçimlerin sonuçlarını layıkıyla okuduklarını düşünüyorum. Yani ortada PKK için de kaçırılamayacak bir fırsat var.
Bu nedenle PKK’lılardan “sisteme eklemlenme”nin stratejilerini ve buna bağlı olarak adımlarını beklemek hiç de yanlış olmaz. Israrla tekrarlıyorum, “kayıtsız şartsız
silah bırakma”ya hazır olduklarını ilan etmeleri ve bu konuda samimi olduklarını gösterecek bir-iki somut adım atmaları durumunda gerisi çorap söküğü gibi gelebilir.