'Olağan şüpheliler' bir kez daha öne sürüldü ve Butto suikastı da kısa sürede bir zanlıya kavuşturuldu.
Pakistan yönetimi önce
ülkedeki 'dinci muhalefeti' suçladı; ardından, el-Kaide örgütü bir internet sitesinde eylemi üstlendi. Bizim gazetelerden birine göre, 'dinci
internet kafe müdavimleri' suikastın hemen öncesi ve sonrasında, birbirleriyle yazışırken mutluluktan uçuyorlarmış...
Ölümcül kurşunları bir keskin nişancının hedefe gönderdiği,
intihar komandosunun sonra devreye girdiği haberlerine bundan böyle
kulak vermeye gerek kalmadı.
'
Radikal İslâmcılar' ya da 'aşırı dinciler' böyle bir eylemi yapamazlar mı? Yapabilirler elbette. Ancak, böyle bir eylemi gerçekleştirirken sağlam bir yerlerden
destek bulmaları gerekmez mi? Kaderine doğru yürürken, eskiden beri tanıdığı bir
İngiliz gazeteciye (Guardian'dan Jason Burke), daha iki hafta önce, “Üst düzey subaylar, istihbaratçılar,
emekli generaller ve başkalarından oluşan çekirdek bir kadronun Pakistan'da gölge bir devlet yapılanması içerisinde bulunduklarını ve kendisini yok etmeye hazırlandıklarını” söylemiş
Benazir Butto... Butto'ya göre, bu grubun, 'İslâmcı militanlar' ile de irtibatları varmış...
Pakistan'ı ve orada olan-bitenleri
Türkiye ve Türk siyasi hayatıyla mukayese edenler de çıkıyor. Esas gülünesi yorumlar bu kalemlerin eseri. “Ne mutlu bize ki lâikiz, İslâmcı siyasete izin verilirse işte böyle olur, sonumuz benzemesin” diyorlar...
Oysa Pakistan 1947 yılında
Muhammed Ali Cinnah'ın başını çektiği İngiliz-eğitimli lâik bir kadro tarafından kuruldu. O gün bugündür ülkeyi ya askerler ya da 'lâik' sayılabilecek aydınların başında olduğu partiler yönetiyor. 1979'da bir askerî darbeyle işbaşına gelen Gen.
Ziya-ül Hak'ın uyguladığı 'İslâmcı' politikalar bir diktatörün
halk desteğiyle koltuğunu koruma gayretinin sonucuydu; 1999'da kendi darbesini yapan
Pervez Müşerref ise tam tersi bir yol izledi ve halk yerine dış güçlere dayanmayı
tercih etti. Müşerref'in politikalarının 'lâik' çizgide olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Hintlilerin çoğunluğu teşkil ettiği bir ülkede (
Hindistan) yaşayan
Müslümanları ayrı bir devlete kavuşturma projesiydi Pakistan ve -şaşırmanız pahasına yazacağım- projeye en sıkı
itirazlar ülkenin Müslüman ulemasından geldi. Türkçeye çevrilmiş kitaplarıyla ülkemizde de iyi tanınan
Mevlana Mevdudi sözgelimi, Pakistan projesinin en ciddi muarızlarının başında geliyordu. 'Müslümanlara ait bir ülke' projesi olan Pakistan'a, Müslüman önderler, tamamen İslâmî gerekçelerle itiraz etmekteydiler. Gelişmeyi engelleyemediler ve Hindistan'dan kopunca muhalefetlerini Pakistan vatandaşı olarak sürdürdüler.
Hint altkıtasında olup bitenleri, Hindistan ile Pakistan arasındaki yapısal farklılıklar gözardı edilerek yorumlamak mümkün değildir. Kurulduğu günden bugüne, rejimin rengi arada değişse de, hiç değişmeyen bir
koalisyon tarafından yönetiliyor Pakistan: Büyük
toprak sahipleri, sanayiciler ve askerler arasındaki koalisyon... Sağda veya solda yer alması fark etmiyor politikacının, baktığınızda sınıfsal kökeni itibariyle 'toprak ağası' veya 'sanayici' olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Butto'lar, Nevaz Şerif'ler hep aynı kökenden politikacılar...
Pakistan'da işler, geleneksel koalisyon çatladığı, bir kesim diğeri üzerinde mutlak egemenlik kurmak istediği zaman karışıyor. Gen. Ziya'nın Zülfikar Ali Butto'yu idam ettirmesi koalisyonun bozulduğunun işaretiydi. Butto suikastının hemen öncesinde ABD'nin kol bükmesiyle gerçekleşen Benazir Butto ile Nevaz Şerif'in ülkeye dönmesi ve Pervez Müşerref'in asker şapkasını çıkarması anlaşması geleneksel koalisyonun yeniden kurulmasıydı.
Butto'yu öldürenler ülkeyi bu yolla kaosa sürüklemeyi hedefliyorlar.
Pakistan'da yaşananların din,
diyanet veya lâiklikle herhangi bir ilgisi yok. Türkiye'den Pakistan'ı değerlendirirken kendi zihnimizdeki sınırlamaları ve önyargılarımızı bize pek az benzeyen bir ülkeye yansıttığımızı da görelim lütfen.