Geçmişte gündeme gelen ancak Uğur
Mumcu’nun öldürülmesinden sonra derin dondurucuya gizlenen iddialara, her geçen gün yenileri ekleniyor.
Kanada’da Rabay olarak yaşayan eski gazeteci
Tuncay Güney, önceki gece Mehmet Ali
Birand’ın sunduğu, bizim de katıldığımız
32. Gün Programı’nda,
Doğu Perinçek ekibini
PKK’lılara rüşvet karşılığı pasaport almakla suçladı: ‘Adnan Akfırat bizi bir polis müdürüne gönderdi. 500 dolar ona, 100 dolar da kapıdaki müdüre verip çıktım.’
Akfırat, şimdi
Ergenekon sanığı. Eski
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref
Bitlis’in öldüğü uçağın düşüşünü ‘suikast’ olarak nitelendiren ve ‘
Eşref Bitlis Suikastı’ ismiyle kitap yazan
Aydınlık ekibinden biri.
Bu iddianın doğru olup olmadığı bir yana, programda yakından
tanık oldum; Doğu Perinçek ve ekibinin ‘Fethullahçı’ diye yaftaladığı
Tuncay Güney ile bir dönem hayli içli dışlı olmuşlar. Birbirlerini çok iyi tanıyorlar.
Güney, 2001 yılında
İstanbul Emniyeti’ndeki sorgusunda ise şöyle demişti: ‘
Veli Küçük
JİTEM aracılığıyla PKK liderlerinden
Cemil Bayık’a
silah sevkiyatı yaptı. Küçük ile beraber olduğumuz dönemde Perinçek’in referansıyla
Aydınlık Dergisi’nden bazı muhabirlerle
Kuzey Irak’a gittik.’
Bu tanışıklık, Güney-Perinçek arasında değil, Güney-Perinçek-Küçük arasında üç boyutluymuş meğer...
Derin fay
İddialar, daha vahim. PKK’ya uzanan bir fay var. Bu hattın etrafındaki konuşlanma koordinatlarının deşifresi çok önemlidir.
İşte bu noktada, bir dönem PKK’nın 2 numaralı ismi olan Şemdin
Sakık’ın 6 Haziran 2008 tarihli köşemde de yer verdiğim açıklamasının şu bölümünü hatırlayalım: ‘
Öcalan Ankara’da okurken liderliğini Doğu Perinçek’in yaptığı TİİKP tarafından yayınlanan illegal
Şafak Bildirisi’ni 31
Mart 1972 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde dağıtanlar arasındadır.’
Yıllar sonra Perinçek’in Beka Vadisi’nde Öcalan’lasarmaş dolaş olduğu, sözüm ona askeri törenle karşılandığı görüntüleri de hafızamızın bir kenarına kaydedelim.
Gazeteci Avni Özgürel, 27
Ekim 2003 tarihli
Radikal’de yayınlanan Neşe Düzel’le röportajında,
Abdullah Öcalan’ı 1966-1967 yıllarında MİT’e ait Fikir Ajansı’nın bulunduğu Ankara
İzmir Caddesi’ndeki binaya girerken gördüğünü, 1993 yılında görüşmek için Bekaa’ya gittiğinde Öcalan’ın bunu doğruladığını anlattı.
AK Parti eski
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun, 23 Temmuz 2003 günü
TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada; PKK’nın kurulmasından sonra Rizgari, Ala Rizgari, Kawa, Denge Kawa, Tekoşin, DDK, DHKD gibi
örgütlerin bir iki yıl içinde ortadan kalktığını, bu örgütlerin başlangıçta PKK’yı ‘
Kürt hareketini sabote etmek amacıyla kurulmuş derin bir örgüt’ olarak gördüğünü söyledi.
Öcalan’ın eşi Kesire’nin bir MİT ajanının kızı olmasının bu iddiaya dayanak yapıldığını anlatan Torun, o günlerde ‘Kesire’nin
doğum yapmak için Bekaa’dan alınarak Diyarbakır
Dicle Üniversitesi Hastanesi’ne getirildiği’ iddiasının Kürt örgütleri arasında yaygın olarak konuşulduğunu açıkladı.
1982 yılında öldürüldüğü iddia edilen ve MİT mensubu veya muhbiri olarak bilinen Ağrılı
Necati Kaya’nın (Pilot Necati), Abdullah Öcalan’la ilişki boyutu ve PKK’nın kuruluş aşamasındaki rolü henüz açıklığa kavuşturulmuş değil.
İmralı politikası
Ergenekon’la birlikte laf lafı açmaya devam ediyor.
Kürt siyasetinin önemli ismi Abdülmelik
Fırat’ın 27 Ekim 2008 tarihli
Sabah’ta yayınlanan şu sözleri önemli: ‘Öcalan’la ilk görüşen
Çevik Bir’dir. Sonrasında başka paşalar da görüştü.’ Bir önemli iddiası daha var: ‘
Musa Anter cinayetinde sadece JİTEM değil PKK da var.’
Öcalan’ın görüştüğü paşanın
Çevik Bir olup olmadığı konusu netlik kazanmış değil. Ancak İmralı’nın boş bırakılmadığı biliniyor. Kimi hadiselerde JİTEM ile PKK arasında
işbirliği yapıldığına dair derin şüpheler var.
Öcalan’ın avukatlarıyla aracılığıyla basına yaptığı açıklamalarda da aynı izleri görmek mümkün: ‘İmralı’da beni karşılayan bir albay vardı, basına da yansıdı. Benimle çözüm geliştirmek için devlet adına konuştuğunu söylüyordu.’
Devam ediyor Öcalan: ‘Şam’dayken oturduğumuz binaya bir askeri ateşe geldi. Sonradan fark ettim ki bu kişi dolaylı bir diyalogun önünü açmak istiyormuş.’
PKK’lı bir itirafçı, Öcalan’la aynı binada oturan askeri ateşinin kimliğine şöyle açıklık getirdi: ‘Arabayla Şam’da bir eve gittik... Öcalan ve Delil (
şoför) içeriye girecekleri sırada biri kapıyı açıp dışarı çıktı. Öcalan ile konuştular, ayaküstü sohbet ettiler... Askeri ataşe olduğunu öğrendim.
Suriye’de gördüğüm o binbaşı Ergenekon operasyonunda yakalanan
Atilla Uğur’du.’
Ayrıca, İmralı’da Öcalan’la yeni açılımları görüştüğü iddia edilen albayın Atilla Uğur olduğu iddiasını da hatırlatalım.
Atilla Uğur İmralı’da görev yaparken, Ergenekon firarisi
emekli Tuğgeneral Levent Ersöz İmralı’nın bağlı olduğu
Bursa Jandarma Bölge Komutanı, Ergenekon tutuklusu emekli Orgeneral Hurşit
Tolon adanın güvenliğinden sorumlu, Şener
Eruygur da Jandarma Genel Komutanıydı.
Alaca karanlık kuşağını andıran bu tablodan nasıl bir sonuç çıkar, zamanla göreceğiz. İddiaların, bağlantıların ve olayların üzerindeki sır perdesi tüm ağırlığıyla çökmüş vaziyette. Ama güneş balçıkla sıvanmıyor. Gerçekler er ya da geç gün ışığına çıkıyor.
Çorap söküğü başladı, umarım böyle devam eder.
Devam eder ki, şu sorulara tatmin edici cevaplar buluruz:
-PKK derin devletin ürünü mü?
-Abdullah Öcalan, eski MİT ajanı mıydı?
-Ergenekon ile PKK arasında nasıl bir bağlantı var?
-Öcalan’la devlet adına kimler, ne için irtibat kurmaya çalıştı?